Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

MEDYA - ÖZGÜR MÜ
Nazi rejimi, medyayı sıkı bir şekilde kontrol altında tutmuştu. Joseph Goebbels, Propaganda Bakanlığı’nın başında medya üzerinde tam bir denetim sağlamıştı. Radyo yayınları, sinema ve basılı medya, Nazi ideolojisini yaymak ve halkı manipüle etmek için kullanıldı. Gazeteciler, Nazi Partisi’nin politikalarını destekleyen haberler yapmaya zorlandı. Aksi takdirde, sansüre uğrama, gözaltına alınma veya daha ağır cezalarla karşı karşıya kalabilirlerdi. Stalin döneminde, medya tamamen devlet kontrolüne alındı. Pravda ve Izvestia gibi gazeteler, Sovyet hükümetinin resmi görüşlerini yansıtan yayınlar olarak kullanıldı. Gazeteciler, devlet politikalarını sorgulayamaz ve yalnızca hükümetin onayladığı bilgileri yayınlayabilirlerdi. Bu dönemde birçok gazeteci ve yazar, “düşman” olarak damgalandı ve sorgulama, sürgün veya idam gibi cezalara maruz kaldı. Mussolini’nin liderliğindeki Faşist İtalya’da, medya devlet kontrolünde idi. Gazeteler ve radyo yayınları, Faşist Parti’nin propagandasını yapmak için kullanıldı. Gazeteciler, hükümetin resmi görüşlerini desteklemek zorundaydı ve bağımsız ya da muhalif sesler susturuldu. Günümüz Çin’inde medya, hala Komünist Parti’nin sıkı denetimi altında. Parti, hem geleneksel medyayı hem de interneti kontrol eder ve sansür uyguluyor. Çin’de gazeteciler, hükümetin politikalarını eleştiremez ve yalnızca resmi parti hattını destekleyen haberler yapabilirler. Aksi halde gözaltına alınma veya hapisle karşı karşıya kalabilirler. Yine günümüz Kuzey Kore’sinde medya, dünyanın en sıkı kontrol edilen medyalarından biridir. Tüm haber kaynakları devlet tarafından kontrol edilir ve ülkenin lideri Kim Jong-un’un politikalarını övmek ve halkı ideolojik olarak eğitmek için kullanılır. Yabancı medya içeriğine erişim neredeyse tamamen yasaktır ve gazeteciler yalnızca devletin onayladığı haberleri yayınlayabilirler. Tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de totaliter rejimlerin sanatçı, gazeteci ve sair aydınların üzerine bir karabasan gibi çökmesi artık vakay-ı adiyeden bir şey.  Almanya’dan Rusya’ya, İtalya’dan Çin’e, Ortadoğu ülkelerinden Türki Cumhuriyetlere kadar sayısız örnek vermek mümkün. Putin Rusya’sına biraz yakından bakacak olursak; Rusya’da birçok büyük medya kuruluşu, doğrudan veya dolaylı olarak devlet tarafından kontrol edilmekte. Bu, özellikle ulusal televizyon kanallarında belirgindir, burada haberler genellikle Kremlin’in görüşlerini yansıtmakta. Devlet kontrolündeki medya, genellikle hükümetin politikalarını destekleyen ve muhalefeti kötüleyen içerikler yayınlamakta, bu da kamuoyunun algısını şekillendirmekte önemli bir rol oynamakta. Bağımsız gazetecilik pek çok dikta rejiminde olduğu gibi Rusya’da zorlu bir faaliyet alanıdır. Bağımsız medya kuruluşları üzerindeki finansal baskılar, sansür ve hükümet yanlısı olmayan içerikleri yayınlama konusundaki kısıtlamalar, yaygın sorunlar. Gazeteciler ve medya kuruluşları, devletin hoşnutsuzluk duyduğu haberleri yayınladıkları takdirde çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler. Bu yaptırımlar arasında para cezaları, yayın yasağı, hatta hapis cezası bulunmakta. Rusya’da gazeteciler, özellikle yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri gibi hassas konuları ele aldıklarında, tehditler ve fiziksel şiddetle karşı karşıya kalabiliyor. Bazı durumlarda, gazetecilerin öldürüldüğü veya kaybolduğu vakalar bile yaşandığını hatırlatalım. Öte yandan Rus hükümeti, medya üzerindeki kontrolünü sürdürmek için çeşitli yasal düzenlemeler yaptı ve hala yapıyor. Bunlar arasında, “aşırıcılık” ve “terörizm” gibi geniş ve belirsiz tanımlı suçlar yer alıyor. Bu tür yasaların, hükümetin muhalif sesleri susturmasını kolaylaştırdığını söylemeye bilmem gerek var mıdır? Size çok çarpıcı bir örnek vermek isterim… 80 yıl önce (19 Temmuz 1937) Münih’te Nasyonal Sosyalist propaganda sergisi “Yozlaşmış (ya da dejeneratif Sanat” (Almancası Entartete Kunst) başladı. Bu sergi, özgür sanatı aşağılayan çok önemli bir kültür politikasının ifadesiydi. Rejimi desteklemeyen aydın, gazeteci ve sanatçılar sistematik olarak dışlandı ve zulüm gördü. O dönemde el konulan birçok sanat eserinin nerede olduğu bugün hala belirsiz. Hitler’in gözde adamı ve Reich Güzel Sanatlar Odası başkanı olan Adolf Ziegler, Temmuz 1937’de Münih Hofgarten galeri binasında Reich propaganda lideri Joseph Goebbels’in başlattığı “Dejenere Sanat” sergisinin açılışını yaparken şöyle demişti: “Çevremizde bu delilik, küstahlık, beceriksizlik ve yozlaşma fenomenlerini görüyorsunuz.” Münih sergisinde 120’den fazla sanatçı, 700’den fazla eserle teşhir edildi. Sergi parçaları, “Yahudi-Bolşevik sanatı” olarak adlandırılan Nazi sloganı altında, antisemitik ve antikomünist önyargıları körükleyen aşağılayıcı yazılarla eşlik edildi. Diyeceğim o ki, tarih tarihte mi kaldı yoksa tekrar tekrar aynı şeyleri mi yaşıyoruz? Kötülük sadece bukalemun gibi renk değiştiriyor ve bizler de renklerin güzelliğine aldanan safdilleriz. Şimdi sorarım bize anlatılan veya gösterilenlerin kaçta kaçı doğru?
·
260 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.