Gönderi

Uzaktan kimsenin atmadığı bir çığlık yükseliyor…. Ürpermiyorum; hücrede uzun süre tek başına kalanlar gibi kendi çığlıklarıma alıştım: Eğer bu kentte bir becerilen gibi sürünmek istemiyorsam yapmam gereken telefon etmek; annemin o unuttuğum sesiyle tekrar kucaklaşmak, ‘Geliyorum,’ demek. ‘Artık oyuncu değil, çocuğun olmak istiyorum’ diye fısıldamak… Bunda garip bir şey yok: Her insan sevsin sevmesin ölümünden az önce yeniden annesinin çocuğu olmak ister. Bu kez kararlıyım; neye mal olursa olsun, kendini ona adayanları hep aldatan bu ışıltılı, nankör kenti, o uzak kasabada çürümek, geçmişimin mezarlığına gömülmek için sabah olmadan terk etmiş olacağım… Bu kentte ölmek yerine, koyu yeşil suları ışıldamayan bir göle yaslanmış kasabamda göçüp gideceğim; aradaki fark sadece bu. Hayat ummuyorum; umduğum cansız düşlerimle birlikte sığabileceğim bir mezarlık. Benliğimin labirentlerinde tutsak kalan kendi narsisusu olmaktan bıkmayan o zavallı bir kez daha çığlık atıyor… Ama ben onu duymuyorum.
·
29 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.