Gönderi

Altın tarlaların hasat edildiği ve yeniden sürüldüğü, yaz meyvelerinin olgunlaşıp sarardığı, yeşil şerbetçiotu tarlalarının çalışkan toplayıcılar tarafından biçildiği, bahçeleri dolduran elmaların kızardığı ve üvez ağaçlarının sararan yapraklar arasındaki tanelerinin al al olduğu güzel bir sonbahar günüydü. Ormanda şimdiden yaklaşan zorlu kışın ipuçları, dalların alışılmamış aralıklarından görülen manzaranın belirgin ve berrak bir halde havanın eriğin üstündeki buğu gibi uykulu pusundan arınmış olarak parlamasından yakalanabiliyordu. Dolayısıyla artık sahilden okyanusun sıcağın altında uyuduğu görünmüyordu, ama binlerce parlak gözü açıktı ve tüm genişliğiyle, plajdaki serin kumlardan, ağaçlardan süzülen sonbahar renkli yapraklar gibi uzaklarda süzülen küçük yelkenlere kadar neşeli bir hareketlilik içindeydi. Bu güzelliklerin hiçbiri, değişmez ve çorak, yoksulluğun ve sıkıntının sabit ve sıska yüzüyle her mevsime boş boş bakan hapishaneye dokunmamıştı bile. Ne kadar çiçek açarsa açsın, onun tuğlaları ve çubukları daima aynı ölü mahsulü üretirdi.
Sayfa 809 - Alfa KlasikKitabı okudu
·
19 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.