Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
iyi bir yaşama nedeni iyi bir ölme nedenidir de. ya da bunu tersten okumalı.
Camus, kitabın ilk kısmında intiharın sosyolojik tahlillerine bir boyut daha getirerek elcil görünen intiharların dahi temelde bencil intiharlar oldukları iddiasını ortaya atmıştır. Sonuçta insanın toplum içinde var olamama ya da var olma durumuna karşı olumlu bir his beslememesi kısacası toplumun mensubu olmayı absürt bulması, toplum nezdinde onun beceriksizliği ya da tercihidir. Aslında Camus, kitabın genelinde uyumsuz kişinin bu yer bulamama durumunun, onun intihara sevk olmaktan ziyade onu hayatta tutmasına vesile olması gerektiğini zira toplumdan bu sebeplerle çekilmenin aslında bir uyumlu insana yakışacağı yönünde kuvvetli bir duruş sergiliyor. Yine de ben üzerinde durulması gerektiğini düşündüğüm noktaları birkaç başlıkta topluyorum: BİR ARAŞTIRMACI OLARAK CAMUS Camus sıklıkla intiharın çözülmesi gereken tek felsefi sorun olduğunu dile getirir. Ancak bunu yaparken çok dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: intihar düşüncesine bağlı kalmak ve uzun süre boyunca nedenlerini analiz etmek, bu süreç içerisinde insanın sağlıklı düşünememesi riskini de yanında getirir. Zira ölüm düşüncesi insanı oldukça yanıltıcı ve hayattan koparıcı noktalara ulaştırabilir ve araştırmacıyı da bir araştırma konusu haline getirebilir. Bir intihar araştırmacısı olarak değerlendirildiğinde Camus, her şeyden önce intihara olan yaklaşımı tenkit eden bir izlenim sunar. Absürtlüğe karşı intiharı asla bir çıkar yol olarak görmez toplumu bu konuda eğitmeye çalışır. Her ne kadar konuyu bencil intiharları öne çıkararak anlatsa da ona göre bencil intiharlara bile büyük oranda toplumsal olayların sebep olduğu açıktır. UYUMSUZ Her şeyden önce uyumsuz kendisini ussallaştırmış kişidir. Neden, diye sorandır o. Dostoyevski bilincin korkunç bir hastalık olduğunu söylerken her şeyi bilmenin tatsızlığından söz etmiyordu. Aksine bilinç her şeyi bilemeyeceğimizi anlamak, sonluluğa boyun eğmek ve tanrıyı şüpheden öteye götürememektir. ''İstemek çelişkilere yol açmaktır.'' Hiçbir şey istemiyoruz, bu da bizi uyumsuz yapıyor. İstediğimiz şeyin kendi isteğimiz olduğunu bile bilemeyiz. İstemek gayet olağan ve insani bir karmaşaya neden oluyor ve biz uyumsuz olarak hep sadelikten ya da mevcut olandan yanayız. İşte bilinç böylesi bir hastalıktır ve son evrede yaşama karşı beceriksizlikle kendisini gösterir. ''Her nerede değilsem orada olmak isterim.'' Aslında olmak istediğim bir yer yok demenin en umutlu yoludur bu. Fakat yine de umut sadece eyleme geçmekte saklıdır. Yani bir uyumsuz olarak her neredeysen orada olmak eylemi. ''Kişi ancak olanaksızı elde etmek için Tanrı'ya yönelir.'' Uyumsuzun ulaştığı yere ''işte bu Tanrı'dır'' deyip kestirip atmalı diyor kimi filozoflar. İşte bu yüzden uyumsuz hep yoldadır, nihayetinde değildir işin. Zaten o nihayete erse de artık onun için yeni bir yol başlamıştır. Uyumsuz yaşamda ne kadar anlam ararsa yaşama karşı bir o kadar beceriksizleşir. Aslında ''yaşamak uyumsuzu yaşatmaktır.'' Uyumsuzluk bir meydan okumadır bu meydan okumadan kaçınmak değil. İntihar uyumsuzluğun en etkili hali olarak karşımıza çıkabilir ancak her uyumsuz da buna başvurmaz. Kimi zaman usu korumak ve başkaldırıyı sürdürmek, uyumsuzun yaşama şekliyken; intihar ise, ölme şeklidir yalnızca. Uyumsuz bilir ki özgürlük çelişkilerle dolu bir kavramdır. Hayatın daima soru işaretleriyle dolu olması özgürlüğü yaşamamıza mâni olur. Şüphe duymak özgürlük kavramıyla ahenk sağlayamaz. Özgürlük sadece bir medeniyet terimi olarak kabul görebilir. Kendini öldürmek yeterince özgürlük barındıramadığından yaşarkenki başkaldırıya yeğ tutulamaz. Ölüm yaşama nazaran her ne olursa olsun kısır ve verimsizdir. Aslında usun doğurduğu ölüme yatkınlık, ölüm şeklini değil yaşama şeklini anlatmaktadır. Bu yaşama şekli medeni özgürlüğü, başkaldırıyı ve tutkuyu barındırır. BAZI UYUMSUZLAR Don Juan, hiç şüphesiz uyumsuzluğun şehvetle giderileceğine inanır ya da semeresini alma yolunu bunda bulmuştur. “İnsan derin bir anlam duygusu bulamadığında, dikkatini şehvetle dağıtır.” der Victor E. Frankl. Kendisini bekleyen sondan çapkınlıklarıyla uzaklaşmak ister. Fatihler, işte hiç şüphesiz onlar gerçek eylemcilerdir. Hiçbir şeyi düzeltemeyecek olsalar da düzeleceğine inanmış gibi didinirler. Kirilov konuya ''eğer ölümsüz değilsem ölümü beklemek neden?'' diyerek yaklaşmıştır. Tanrı felsefi bir konudur gerçekten. Çözülememeye de mahkumdur. Ancak ölümün varlığına aşinayız. Ölümün kimden ve nasıl geldiği gerçekten ''uyumsuzun'' temel sorunudur. Sonluluk yaşamayı becerebilmenin düşmanı olmuştur uyumsuzda. İzlenimlerime göre Dostoyevski yapıtlarında cevapları olan kişiler uyum sağlamış olanlardır. En ''hasta'' olanlar onlar olsa bile. Oysa uyumsuzların kafası hep karışıktır. Anlatıya onlar hâkim olur. Böylece yapıt yanıt vermekten çok soru soran bir niteliğe bürünür. Yine de Camus, onu yine cevap veren karakterlerden olsa gerek varoluşçu addeder. Zira Tanrı, kafasının karışmasına müsaade etmeyen karakterlerin en büyük dayanağı olur onun eserlerinde. Kafka'da absürtle mücadele de başka bir absürttür. Bunu çözmenin yegâne yolu Tanrı'yı bilmektir ve o da imkansızdır. UMUT Gerçek umut durumu umutlu olmaya yeltenmekle mümkün kılınır. Umutlu olmak eyleme dayanır. Umut içsel bir beklentiden güç almak yerine işe koyulma durumuna dayanmalı. İşte gerçekten umut budur. UYUMSUZLARIN EFENDİSİ SİSİFOS O, çabası asla dinmeyecek bir uyumsuz. Kısır döngü de bir ölme şeklidir ve aynı zamanda bir doğma şekli. Sonsuz ve sığ bir çabaya hapsolmuştur o.
Sisifos Söyleni
Sisifos SöyleniAlbert Camus · Can Yayınları · 20158,3bin okunma
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.