Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mezarlığa girdiğimde karşıma çıkan Tanpınar'ın mezar taşındaki mısralar, aldığım ölüm haberiyle dağılmış olan ruhuma adlandıramadığım bir ilacın etkisini yapmış, beni büyülemişti. Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında... Hemen zihnimden gerisini tamamlamıştım: Yekpare, geniş bir anın / Parçalanmaz akışında... O âna kadar, gerçeklik denilen şeyin sadece zihnimin içinde olup biten bir kimyasal olaylar zinciri olduğuna inanan zavallı ben, kendi dışında var olan elle tutulabilir bir zaman duygusuyla tanışmıştım. Kelimelerin işaret ettiği bir başka âlem vardı. Çevreme baktığımda artık anlamsız mezar taşlarını değil, topraktan fışkıran kelimeleri, tarihleri, isimleri. görüyordum. Kitap sayfalarında bulunması gereken kelimeler taşların üzerinde kazılı olarak öyle dehşetli bir gerçekliği işaret ediyorlardı ki, ortasında durduğum mezarlık değil de gerçekler kütüphanesi gibi geliyordu. Her bir taş, toprağın derinliklerine doğru büyüyen birer buzdağı olmuştu. Üzerlerindeki birkaç satırlık yazılar, aslında saklı olan büyük hikâyelerin giriş cümleleriydi. İnsanların, toprağın içine karışmış olan kemik ve doku parçalarından fazla bir şey olmalarını sağlayan bu yazılardı. Biz yaşarken ruhumuzu seslendiren dil, basit bir kap olan bedenimizi yitirdiğimizde kendini sürdüren tek gerçeklik olarak kalıyordu. İnsanlar ölüp gidiyor ama metinler kalıyordu. Kutsal kitapların neden kutsal olduklarını anladığım o kısacık anda, son zamanlarda yazmış olduğum hikâyeleri düşündüm. Vedat Enişte ile tanıştıktan sonra, hikâyelerimi dinleyen birini bulmuş olmanın heyecanı ile yeniden büyük bir hevesle yazmaya başlamıştım. Hayatımı boşuna harcamakta olduğum hissi gerilerde kalmıştı. Yazdığım hikâyelerin arkasında yaşamını sürdürmeye çalışan benliğimin ne kadar kırılgan olduğunu fark ettim. Oysa, şimdi aldığım ölüm haberinin beni sürüklediği mezar taşlarının önünde, ait olmak istediğim gerçekliğe yaklaştığımı hissediyordum. Birazdan, toprağı kalın bir yorgan gibi aralayıp altına uzanacağımı, sonsuz rüyalara dalacağımı hayal ediyordum. Daha önceleri hep yanlış yolda yürüdüğümü, edebiyatı sentetik bir şey sanma gafletinde bulunduğumu, kurgunun içinde kaybolduğumu, Sakal-ı Şerif hikâyesinin çıkmaza girmesinin nedeninin de bu olduğunu içim burkularak, aslında pili çoktan bitmiş olan teybime kaydetmeye çalıştım. Oysa yapmam gereken hayatımın gizli simetrisini çözmeye çalışmaktı. Yazdıklarım ve yaşadıklarım arasındaki mesafeyi aşabileceğim bir yere çekmeliydim benliğimi. Her şeye uzaktan bakıp kaydeden bir tarihçi gibi kendi tarihimi yazmalıydım. Yazar değil yazıcı olunmalı, diye mikrofona fısıldarken mezarlık görevlisi gelip beni bu âlemden kopardı.
Sayfa 198 - II. Bölüm Âlemlerin Sürekliliği - Âlemlerin SürekliliğiKitabı okudu
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.