Gönderi

Kemal Paşazâde. Padişahın muhâfız bölük komutanı. Edirnekapı'da medfûn. Müftiyyü's-sekaleyn; yani hem cinnilere, hem insanlara müftü. Ama ilk vazîfesi pâdişâhın muhâfız bölüğü kumandanı. Babası da askermiş, paşaymış; paşazâde. Efendim bir gün padişahın otağına şeyhler gelmiş, âlimler gelmiş. Padişah her birerlerine ayağa kalkmış. Şaşırmış, padişahtan büyük insan olur mu dünyada? Âlimlere de, yalnız şeyhlere değil. Sordu. Dedi: 'Yâhû, bu gelenlere padişah niçin ayağa kalkıyor?" O ihtiyarlar dedi ki, yaşlılar: 'Bunlar din büyükleri, din âlimleri.' 'Yâni âlim olmakla padişahtan büyük mü oluyor insan?' 'Evet' dediler. Bıraktı muhâfız kumandanlığını. Geldi İstanbul'a, Süleymaniye medresesine. Medreseler dolu. Yâni hücre yok. Bu okumak derdinde. Efendim, bir oda varmış, o odada hangi talebe kalırsa ölüyormuş. 'Ben ölüme râzıyım. İlle okuyacağım' demiş. Vermişler odayı, nasıl olsa ölecek diye. Gece mum ışığında ders çalışırken, medreseye dâhil olmuş, çıplak bir kız gelmiş, bakmış anadan üryân. Eûzü billâhi mine'şşeytânirracîm, kitabı kızın üzerine, ‘dur' demiş. Hemen giyinivermiş. Yanındaki çocuk da çıplak. Demiş 'dur dur. Sen dürüst bir insansın. Biz senden evvelki talebelere böyle gözüküyorduk. Bize tasallut etmeye kalkıyorlardı, boğuyorduk. Şimdi ben demiş cin padişahının kızıyım, bu da benim kardeşim oğlu. Biz de ders okuyacağız.' 'E, ben bir şey bilmiyorum ki size de öğreteyim?' demiş. 'Canım, sen günlük dersleri çalışırken bize de gece öğreteceksin.' 'Peki', demiş o. Cin padişahının kızına da oğluna da dersi okutmuş. Üçü beraber mezûn olmuşlar. Şimdi o, bu zât-ı şerîf Kemal Paşazâde, müftiyyü's-sekaleyn, hem cinnîlerin hem insanların müftüsü.
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.