Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

504 syf.
9/10 puan verdi
Ayfer Tunç, Kapak Kızı üçlemesinin son kitabı olan Osman’da toplumsal ve tarihsel değişimleri satır aralarına yerleştirerek bize insanın kendi isminin ötesinde bir yolculuğa çıkarıyor. Bir ömrü tüketmiş olan Osman’ın hayatına kendi günlüklerinden ve ölümünden sonra çevresindekilerle onun hakkında yapılan röportajlardan bakıyoruz. Bu yolculukta Osman çok kez değişiyor okurun gözünde. Günlüklerinden onu okurken dünyadan hep alacaklı çıkan, tatmin duygusunu doyasıya yaşayamamış ama aslında olduğu kişi olma ısrarını sürdürüp başka kalıplarla şekillenmeyi reddeden ama yönlendirmelerden istemsizce etkilenen birini görüyoruz. Ancak daha girişten bizi karşılayan röportajlar aslında kendimizi ne kadar ifade etmeye çalışsak da başkalarının bize yüklediği kimliklerle de inkâr edemeyeceğimiz başka bir(kaç) varlığa daha büründüğümüzü gösteriyor.  Tunç, güvenilmez anlatıcıyı aradan çıkarıp doğrudan günlüklere ve birinci ağızdan yorumlara bırakıyor Osman’ı anlatmayı. Ancak okudukça anlıyoruz ki toplumun “gerçeklerinin” bizzat kendisi aslında güvenilmez. Dolayısıyla kişilerin deneyimlerinin el verdiği en geniş açılı gözlükle bakılan “gerçeklerle” aslında o toplum içindeki -ve de ondan bağımsız- “ben”i gerçekte ne kadar tanıyabiliriz? Tanıma çabamızın sonunda, yani kitap sonunda elde edeceğimiz bu kümülatif bilgiler bizi nihayetinde Osman’ın en gerçek haline ulaştırabilir mi? "Ayrıca kitabın günlükten bir bölümle değil de röportajla başlaması da toplumun bizi bizden evvel başkalarından öğrendiği detayına bir vurgu mu?" diye düşündürdü beni. Tabii yazarın bizi ters bir kronolojiyle yürütmesinin gerektirdiği bir şey de olabilir bu veya röportörün başarısız bir insan üzerine yazılacak kitabın peşine düşmesinin de aslında güçlü bir gönderme olmasından kaynaklanması da mümkün.  Etiketlemeler mi bizi paradoksa sürüklüyor? Merak etmeden duramıyorum. Bir yere ait olmaya çalışma çabamızın altında ne var? Sanki görünmez bir katalogta bir yer edinmeye, bir yerin ürünü olmaya çalışıyoruz. Bir kategori altında anılmak, bir etikete sahip olmak neden bu kadar önemli? Kitabı okurken sürekli kaçmaya çalıştığım bu etiketleme furyası üzerine tekrar düşündüm. Okudukça Osman bana küçük bir kutuda debelenen, kaçmak için mücadele eden ama çıktığında nelerle karşılaşacağını bilmediğinden derinlerde bir yerde korkuyu bekleten yavru bir kediyi hatırlattı. Kediler, bilirsiniz, umursamaz görünürler. Herkes kendi bakış açılarının el verdiği ölçüde tanımlar kedileri. Minimum reaksiyonla geçirirler yaşamlarını ve dışarıdan bakınca kayıtsız görünmeleri bundandır. Osman’ın günlüklerini okuyunca içten içe ne istediğini bilen ama birlikte yaşadığı topluma karşı bu isteğini savunma cesareti gösteremeyen birini görüyorum. Ancak olmaya çalıştığı şey, o kişi bir kez başardığında onu başka bir sona hazırlayacak, belki de radikal değişimleri tetikleyecek derecede güçlü olacaktı. Bu yüzden üzdü beni Osman. Çünkü toplumda çok kez karşılaştığım, özgürmüş gibi davranan ama aslında olmak istediği kişiye dair tepkileri göğüsleyemeyeceğine inandığı için korkak bir benlik içinde sıkışan çok, çok insanı anımsattı. Üçlemenin bu kadar sevilmesinin sebeplerinden biri sanırım kendimizden çok şey buluyor olmamız. Yaşarken işaret edemediğimiz şeyleri orada okuyunca ufak çaplı aydınlanmalar yaşıyoruz. Ben mesela Gazi’nin hayatını bir parça yakın buldum kendime. Röportajlarını okurken o kadar içimden konuştu ki altını çizmeye dahi gerek görmedim. İnsan sanırım düşünemediği, adını koyamadığı veya daha önce ifade edemediği türden bir şeyle karşılaşınca altını çiziyor, “Benim sözcüklerim yetmedi. Bunlar anlatsın,” diyor.  O kadar farklı karakter o kadar güzel inşa edilmiş ki dilin değişimindeki detaylara kadar o karakterin gerçekliğine inanıyorsunuz. Hatta Osman’daki değişimleri de günlüğündeki anlatımın, dil kullanımının değişiminden görebiliyorsunuz. Bu küçük ama etkili dokunuşlar yazıya derinlik katıyor her zaman çünkü bir kitabı sadece adı değişen ve hep aynı konuşan karakterlerle yazarsanız iki boyutlu anlatıma dönüşür, yazarın kalemini fazlaca hissederiz. Hâlbuki yazarın görünmez olmasını arzularız, kaldı ki burada anlatıcı dahi görünmez. Bu yüzden kitapta okurun annesini, babasını, arkadaşını, komşusunu, iş arkadaşını ve hatta “merhaba, merhaba” olduğu insanları dahi görebilir. Kendini de...
Osman
OsmanAyfer Tunç · Can Yayınları · 20204,807 okunma
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.