Beynimdeki tek soru, gözlerimi açtığımdan beri “Neden böyle bir yaratık haline geldim?”
sorusuydu. Zaten hepimiz kendimizi sorduğumuz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz
sorularımızdan gelir... “Nasıl?” sorusunu soranlar gerçek hayatın gerçek uğraşlarını en iyi
öğrenenlerdir. Bilimle, sanatla, dünyayı “Dünya” yapan her branşla ilgilenirler. Siyasetçiler buradan
çıkar. Çünkü kendilerinden öncekilerin nasıl yaptıklarıyla ilgilenip meşgul olmuşlar ve akıllarına
başka bir soruyu getirmemişlerdir... “Kim?” ya da “Ne?” ile başlayan sorular ise fail arayan, yaratıcı,
yok edici kişi ya da olay araştıran insanların hayatlarını çizer. Alın yazısı varsa bunu bir de yazan
vardır. Doğa varsa Tanrı vardır. Çocuk varsa anne ve baba vardır. Ve bu insanlar dinle ilgilenirler.
“Nasıl?” diye soran ve dünya burjuvazisini oluşturanların aksine gerçek hayattaki işlerle ilgileri
asgarî düzeydedir. Çeşitli dinlere mensup olurlar. Ve sorularını kutsal kitaplarına yöneltirler.
Burjuvaların hukuk kitaplarına yönelttikleri gibi...