Gönderi

Seviniyormuş, ölüm gününü gizemli bir biçimde önceden biliyormuş numarası da boşuna olmuştu. İntihar haberinin Paris'e ulaştığı akşam, bir İtalyan hokka- baz sarayda gösteri yapıyordu. Şapkadaki tavşanları yok ediyor, yumurta kabuklarından kaz çıkarıyordu; haber geldiğinde insanlar biraz heyecanlandılar, şaşırıp fısıldaştılar, Bayan de Prie'nin adı biraz aralarında dolaştı, ama hokkabaz o sırada yeni bir numara gösteriyordu, bu yüzden Bayan de Prie unutuldu, kendisi de o dakikada orada olsa yabancı birinin başına gelenleri öylece unuturdu. Onun o tuhaf ölümüne Fransa'da duyulan ilgi pek uzun sürmedi ve akıllardan çıkmayacak bir komedi oynamak konusunda gösterdiği umarsız çaba boşa gitmiş oldu. Özlediği ünü, ölümüyle sağlamaya çalıştığı unutulmazlığı adının arkasına ekleyemedi; onun ölümü, önemsiz olayların tozunun toprağının altında kaldı. Çünkü tarihin akışı, zorlanmaktan hoşlanmaz, kahramanlarını kendisi seçer, ne kadar zorlasalar da davetsiz gelenleri hiç acımadan geri çevirir; kaderin arabasından düşen olursa onu artık yukarı çekmemek gerekir. Bayan de Prie'nin benzersiz ölümünden, gerçek yaşamından ve onca ustaca tasarlanmış ölüm oyunundan geriye herhangi bir kitabın sayfalarında üç beş önemsiz satırdan başka bir şey kalmadı; kurutulmuş bir çiçek çoktan yitirdiği baharının güzel kokulu mucizesini ne kadar yansıtıyorsa, bu satırlar da onun geçmişe gömülü kaderinin fırtınalarını o kadar yansıtıyor.
Sayfa 52
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.