Müberra ve Nazan’ın birbirinden bağımsız olarak ortaklaştıkları bir diğer konu da yurtdışmdaki yaşam deneyiminin birey üzerindeki dönüştürücü etkisi. Müberra kendi başına ve herkesten uzakta yaşamanın özgürleştirici bir yanı olduğu görüşünde:
“Beni hep yoran bir kısmı da var: Kendini hiçbir zaman güvende hissetmiyorsun, çünkü hep yalnızsın, ama bir yandan da o bir bağımlılık, kendi üzerine gitmek gibi. Kendini zorluyorsun yani, daha iyisini yaparım diye. Bilmiyorum, özgürlük... Özgürlük güzel yahu. Kimseye hesap vermek zorunda değilsin. Kendi hayatını tamamen kendin düzenliyorsun. Bir şeyi yanlış yaparsan sorumlusu sensin.”
Kendi başına ve mücadele halinde yaşama zorunluluğunu Nazan şöyle tarif ediyor:
“Önüne hiç bilmediğin bir kutu oyunu koyuyorlar ve bunu çözmeni istiyorlar senden. Sana yardım eden kimse yok. Sen o oyunla karşılaştığında gerçekten ortaya çıkmak zorunda kalıyorsun. Yaşamak denilen şey sadece çalışmak değil. Yaşamak denilen şey ülkeye hizmet etmek değil. Ya da genel geçer kuralları devam ettirmek değil. Yaşamak denilen şey benim kim olduğumu bulmak: Ben kimim? Ne yapabilirim? Ben ne işe yararım? Biraz algım açıldı, bir sürü yaşama şeklinin olduğunu gördüm.”