Kadîm kültürümüzde bilgi/ilim, aklın ibâdeti olarak kabul edilir. Nasıl ki ibâdetin sâlih olabilmesi için temizlik/tehâret zorunlu ise bilginin de sahîh olabilmesi için aklın temiz olması gerekir. Aklın tehâreti ise ahlâktır; dolayısıyla temiz/tâhir olmayan bir aklın ürettiği bilgi, hem tür olarak insana hem de çevreye zarar vermeye mahkûmdur. Bu nedenle, hem iyiyi hem de doğruyu beraberce kuşatan güzeli ancak ve ancak insan-ı selîm yani edebli, haddini bilen insan üretebilir. Çünkü kadîm kültürümüzde terbiyenin en üst amacı kalb-i selîm, talimin en üst amacı akl-ı selîm, edebin en üst amacı ise zevk-i selîmdir. Bu üç selîme sahip kişi, zarif kişidir; zarîf, zerâfet sahibi kişi ise âlim olduğu kadar âriftir; bildiği kadar tanır, tanıdığı kadar da güzeli eyler.