Gönderi

Vahşi coğrafyanın dinginliğinde keskin bir rüzgâr gibi geçiyor kelimeler içimizden… Ben sensizliği yalnızlık sanmıştım herkeresinde. Oysa yalnızlık bendeki bensizlikti ya da bendeki birçok ben. Yalnızlık alıp karşına kendini, öteki kendinlerle konuşmaktır. Bakışmaktır, öteki kendinlerle; dövüşmektir. Kimi zaman da, öldürmektir içlerinden sana en çok benzeyeni, benzemiyor diye. Yalnızlık, öldürmektir. Ben hep şarkı sanırdım gökyüzünü kim bilir kimin söylediği. Issız teknelerle kıyılarıma koşardım hemen, bakardım (bakmak uzanmaktır); atlaslar yırtılırdı düşümün bir ucunda, bir ucunda ben; ve suların unuttuğu yunus hıçkırıkları vururdu alnıma, dudaklarımdan tuz kervanları yürürdü. Kervanlar ki birer seraptır harami günlüğünde. Yalnızlık susmaktır. Büyüklük olsa olsa küçüklüğü kavranamayandır oysa ve yalnızlık en çok büyümektir. Yalnızlık postacıların taşıdığı yüktür çoğu zaman, birikir kalem uçlarında, kağıtlarda,zarflarda, bakışlarda birikir, susuşlarda, bekleyişlerde… ve birikim yüktür her zaman. Yalnızlık bir yükün ağırlığıdır. Yalnızlık; saatleri, günleri ve haftaları örten başka bir zamandır. İnsanlardan oluşmuş acı bir dumandır, yalnızlık. Yalnızlık tutkularda gezer çoğu kez. Bu yüzden önce tutkuları öğrenilir insanın sonra tutkular unutulur. Yalnızlık aşklarla gezer çoğu kez, yüzyıllardır vazgeçemediğimiz ölüm türüdür. Her şey senin eteklerine süpürüyordu beni, için ki içimin aynasıydı ve yalnızdık, ve yalnızlık birazda; aklın, törelerin ve geleneklerin ve yasalarla alışkanlıkların bizi kuşattığı yerdi. -Hasan Ali Toptaş, Yalnızlıklar 🤍
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.