Oyuncak bebeklerin gücünü iyi bilirim, çocukluğumdan beri sakınırım bundan. Onlara gerçekte en çok neyin dokunduğunu bilmeyiz, gülümseyerek katlandıkları en feci eziyetlerimiz mi, yoksa üzerlerine boşalttığımız, suskunlukla karşıladıkları sevgi gösterilerimiz mi?
Keiko, Fransa’da yaşayan, Doğu Dilleri Enstitüsü’nde babasının öğrencisi; Pierre ile tanışır. İlişkilerine, Keiko ve ailesinin memleketi olan Japonya’da devam etme kararı alırlar. Aynı evde yaşamaya başlamalarını ise şöyle açıklayabiliriz:
‘İnsanın kayıpla yüzleşmesini ve yeni bir ruhla başka bir şeye sarılmasını bir tek felaket sağlar.’
Rahibin çocuklarla gerçekleştirdiği ‘bebek töreni’, Keiko’nun en ufak bir sese içinde çığlıklarla irkilişi..
Tuhaf ve anlamsız detaylar gibi gözükse de ‘büyük olay’ın uzantıları aslında.
Ayhan Geçgin’i getirdi aklıma hissedilenlerin derin derin anlatılışı; vücuda yerleşen, bir türlü defedilemeyen o varoluş sancısı, katmerlenen karın ağrısı hissediliyor okurken. İliklere kadar. Saf, dramatize edilmemiş, soğuk, keskin.
Gideyim yazarın dilimize çevrilmiş başka kitabı var mı bakayım dedirten bir kitap daha.