Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

220 syf.
6/10 puan verdi
Kapısı açık bir mezarlık
Uzun zaman sonra nihayet bir kitap okuyabilmiş olmanın buruk hüznü ile yazıyorum bu incelemeyi. Umarım yıllar sonra dönüp baktığımda kitaplardan ayrı kaldığıma değmiştir diyebilirim. (Hoş, yoktur ama eğer ara sıra hesabımı kontrol eden, neden artık çok aktif değil diye düşünen birkaç kişi var ise diye ufak bir açıklama yapmam gerekirse, şu an 11. sınıf olmam hasebiyle biraz daha derslerle meşgul oluyorum. Kitap okuma oranım da düşüyor bu nedenle.) Kitap Tanzimat Dönemi yazılmış bir kitap. Her ne kadar içerik açısından o dönem yazılmış kitaplara benzemiyor olsa da verdiği mesajlar bakımından dönemine göre yorumlanması gerektiğini düşünüyorum. Kitapta Raci'nin Aynalı Baba sayesinde hayaller alemine dalıp farklı olaylardan hikmetlenmesini okuyoruz. Mesnevi gibi düşünebilirsiniz, ki zaten kitapta doğu felsefesine olan yüceltmelerden ileride bahsedeceğim. Ekstra olarak Simyacı ve Puslu Kıtalar Atlası'nı da anımsattı bana. Daha önce Amak-ı Hayal denildiğinde daha ağır, anlaşılması zor ve eski zamanlardan kalma sahifeler canlanmıştı zihnimde. Fakat kitap beni şaşırttı. Gayet akıcı ve anlaşılır bir üslubu var. Hızlı bir şekilde okunuyor ama üzerine konuşulacak şeyleri olan bir kitap. Demin kitabın Tanzimat Dönemi'nde yazılmasının önemli olduğundan bahsetmiştim. Bildiğiniz üzere Tanzimat edebiyatı Batı'nın yüceltildiği, akıl ve bilginin el üstünde tutulduğu bir dönem. Bu kitap ise bunun tam tersi olarak daima Doğu' yu yücelten, bilgiyi ise geri planda bırakan bir yaklaşım izliyor. Bir sahnede iyi ve kötüyü anlatırken kürenin Doğu'u iyi, Batı'sı kötü oluyor. Gerçek mutluluk için salt bilginin ve aklın yetmeyeceği, o yüzden insanın 'aşk' a ihtiyaç duyduğuna dair pek çok anlatı var. Aşk ve hikmet kitapta karşı karşıya gelen iki kavram. Aşkın hikmetten üstün olduğunun anlatıldığı bir kısım var. Ya da son kısımda bilginin aslında o kadar önemli olmadığını sadece onu insanın kendi faydasına kullanması gerektiğini savunan adama bir kese altın verilmesi vs. (Bilginin ve bilmenin üstünlüğünü savunan biri olarak bu kısımlar benim katılmadığım kısımlardı.) Burada hikmetten kastın Batı ve aşktan kastın Doğu olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar kitap aşkı hikmete tercih etse de ben buna katılmıyorum. Aşk bence aşırı derecede takıntılı ve kör olma derecesinde bir şeye tutulmak şeklinde tanımlanmalı ve bence asıl mutluluk takıntıdan gelmiyor. Bunu hocam ile konuştuğum zaman "Allah, peygamberine kitap ve hikmet verdi, aşk ve kitap değil." sözünü söyledi. Doğu mistisizminde veliler, maddi alemi aşanlar, peygamberlerden daha üstün gibi bir kanı var. Ama eğer gerçekten üstün olmak bu olsaydı peygamberlerin veli olması gerekmez miydi? Ya da tüm her şeyi bir kenara bırakalım. Ben bazı konularda gereksiz yere felsefe yapmanın ve insanın cevaba ulaşamayacağı sorular sormasını mantıklı bulmuyorum. Septisizmdeki gibi bazı şeylerin doğrusunu bilemeyiz ve bunlar için kafa patlatmak çok mantıklı mı bilemiyorum. Evet, üzerine konuşmak hoş ama hayatımı adayacağımı sanmıyorum. Hikmet de bence bu zaten. Bazı şeyleri öğrenmenin manasız olduğuna dair bilinçli olma durumu. Doğru az ve özdür, onu dallara ayırmak bizi doğrudan uzaklaştırabilir bence. Mesela baktığımızda kitapta vahdet-i vücud ve اناالحق kavramı önemli bir yer tutuyor. Aynalı Baba'nın aynalarının kişinin özünü yansıtması ve ileride bahsedeceğim her şeyi anlamak hiçlik yolundan geçer anlayışı vs. Görüşümü açıklamam gerekirse vahdet-i vücuda iki türlü bakıyorum. İlki bunun mantıklı olduğunu söylüyor. Allah'ın Hz. Adem'e kendi ruhundan üflemesi ve bizim de zaten dünyadaki amacımızın bu ruhu korumak amaçlı fıtratımıza uygun davranışlarda bulunacak olmamız bir noktaya kadar mantıklı. Ama eğer bunu ileri noktaya taşırsak Spinoza'nın panteizmine de çıkabilir konu ama panteizmin de Tanrı'nın kudretini yok saydığını ve her şeyi sıradan hale getirdiğini düşünüyorum. İkinci olarak da deminki septik fikrime dayanarak şunu düşünüyorum ki biz neden ontolojiye bu kadar kafa yoruyoruz ki. Allah bizim şu an kafamızın tam olarak algılayabileceği bir dünya yaratsaydı, bu dünya aciz varlıklar tarafından tamamen algılanabildiği için o kadar da muhteşem olmaz, o da aciz olurdu. Aslında tam olarak bazı cevaplara ulaşamıyor oluşumuz alemin muhteşemliğinden geliyor bence. Doğu felsefesi odak noktası olarak metafiziği alıyor ve onun üzerinden daha çok ilerliyor biliyorsunuz. Nefis terbiyesi, nirvanaya ulaşmanın yolunun hiç olmaktan geçmesi, maddenin geçiciliği ve göz boyamadan ibaret oluyor oluşu kitapta kendine yer edinmiş. İslam dini de Gazali'den itibaren daha tasavvufi bir yaklaşıma sahip, ben her ne kadar Gazali'ye tam manasıyla karşı çıkmıyor olsam da İbn-i Sina'nın görüşlerini Gazali'den daha üstün tutmayı tercih ediyorum. Demin bahsettiğim her şey=hiçlik, her şey tek bir madde olduğu için aslında her şeyi tanımlamak hiçbir şeyi tanımlamakla aynı şeydir felsefesi üzerine konuşması keyifli olan bir husus. Ekstra şunu eklemeliyim ki nokta mı eliften elif mi noktadan çıkar kısmını çocukken okumuştum, anlamamıştım. Şimdi okudum. Yine anlamadım. Konuya hangi bağlamda yaklaşmam gerektiğini anlamıyorum sanırım. Doğu felsefesi demişken konuyla alakasız ama bir şey sormak istiyorum, Nasrettin Hoca'nın Ahi Evren olduğu ve Moğol istilalarından memnun olan Mevlana'ya karşı savaştığına dair bir bilginiz var mı acaba? Mikail Bayram'ın bu konuda kitapları var fakat çok vaktim olmadığı için okuma yapamadım. Bu konuda okuma yapmış, yapacak, yapmayı düşünen olanlar var ise bu konuda beni aydınlatabilir mi acaba? Tüm bunların dışında bahsetmek istediğim ufak bir kısım daha var ki o da Batı'yı eleştiren Filibeli Ahmet Hilmi' nin bir kısımda Batı'dan beslenmiş olması. Baş kısımlarda Adem' in başlangıcının evrime dayanması kitapta kendiyle çelişen bir kısım olmuş bence. Ben kitabı okurken bunun bir hikmet yolculuğu olduğunu ve kitabın sonunda kesinlikle doğru yolun bu olduğuna dair bir hisse kapılmadım. Sanki birinin bence bu böyle, ben düşündüm buna ulaştım, ama yine de siz bilirsiniz gibiydi sanki. Birinin anılar defteri misali. Anılar defteri demişken Aynalı Baba'nın notlarından o kahvehanedeki hatırası bence en güzeliydi. Ayrıca delihanedeki kişileri de okumak çok hoştu. Amak-ı Hayal kitabına dair konuşulacak ve üzerine yorum yapılacak çok şey var, ben henüz herhangi bir makale taramamış olsam da genel olarak fikirlerim bu şekilde. Daha iyi kavrayabilmek ve nerede, nelere gönderme yapıldığını anlamak için Doğu felsefesine daha çok hakim olmak gerekiyor. Ben burada en sade haliyle belirttim görüşlerimi. Bunun dışında makale, video öneriniz var ise belirtirseniz çok sevinirim. Kitap çok katmanlı ve derin bir eser fakat tercihen bu eserleri okumaktan hoşlanmıyorum maalesef. O sebeple çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Umarım hiçbir zaman gözleri yerinde soğan olan varlıklarla çevrelenmiş bir halde uyanmazsınız, ney seslerinin ve sıcak kahve kokusunun etrafınıza dolduğu bir okuma yolculuğu dilerim.
A'mak-ı Hayal
A'mak-ı HayalFilibeli Ahmed Hilmi · Şule Yayınları · 201816,8bin okunma
·
333 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.