Godot'yu Beklerken, Samuel Beckett'in II. Dünya Savaşı'nın ardından yazmış olduğu oyunudur. Savaşın getirmiş olduğu yıkımlarla beraber varoluşsal sıkıntıları içeren bu eserde adeta zamana bir meydan okunur. Kitaptaki zaman algısı bize Bergsoncu zamanı anımsatır. ️"Bergson’un ‘süre’ olarak adlandırdığı zaman realitesi, sübjektiftir, ölçülen değil yaşanan bir zamandır ve gerçektir.Nasıl ki süre, kişinin algıladığı bir bilinç durumu olarak uzayıp kısalabiliyor ya da kendini farklı hissettirebiliyorsa oyundaki bekleyişin durgunluğu da ancak beklemeyi bilenlere ve zamanı öyle yavaş algılayabilenlere bir anlam
ifade edebilmiştir."
️Oyunda herhangi bir kurgu olmadığı gibi, iyi-kötu, doğru-yanlış gibi karakterleri oluşturacak unsurlar da yoktur.
Bununla birlikte oyunda baştan sona bir döngü vardır. Estragon ve Vladimir karakterleri hep aynı eylemi gerçekleştirirler ve hep gelmeyecek olan birini bekliyorlardır. Oyunda "geçmiş" yoktur, karakterler ve dahi oyun "şimdi"ye sıkışmıştır.
Oyunda her şey o kadar "hiç" ve "anlamsızdır"ki ölüm bile yemek yemek kadar sıradandır:
Estragon: Kendimizi assak diyorum.
Vladimir: Neyle?
Estragon: Hiç ipin yok mu?
Vladimir: Yok.
Estragon: O zaman asamayız.
️"Godot’yu Beklerken, bir yandan modern zamanın ikiyüzlülüğüne; bir
yandan da onun beraberinde getirdiği hızla akıp giden türde bir zaman
algısına başkaldırıdır."
Oyunun kendisinin bir imge olduğunu söylemekle beraber ağaç, ip, ayakkabı gibi unsurlarla da bu imge güçlendirilmiştir.
️Soyut, anlamsız fakat bir o kadar da anlamlı bir oyundu.
Tavsiye ederim.
Keyifli okumalar.
️(Yazımda Rabia Dirican'ın "Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken İsimli Eserinde Varoluş-Zaman İlişkisi" makalesinden yararlandım. Kitabı okuduktan sonra okumanızı öneririm.) ️