Kitabı bitirip de kapağını kapattığımda, elimi çeneme götürüp hafif ittirmek suretiyle açık kalan ağzımı kapatmak zorunda kaldım. Waww bu da neydi böyle. ;)
Yetmiş yıllık bir süreci, bir ailenin üç kuşağını anlatan ( ama ne anlatmak.)neredeyse bir köy nüfusu kadar karakter barındıran ama hiiiç kafa yormayan. Bir sayfa bile geriye döndürüp tırım tırım isim aratmayan. Bu kimdi? Hangisi kimin kızı/oğlu diye sorgulatmayan, muazzam bir kitap oldu benim için Ruhlar Evi.
Bunca karakterin de hiçbiri tesadüf değildi ve hepsinin bir amacı vardı bence.
Trueba; güçlü ve iki yüzlü bir karakter. Hem otoriter bir patron, hem aptal bir aşık. Kitap boyunca yaşayan tek adam.
Ahh Claraa! ; Ailenin reisi kesinlikle sensin kızım. Öngörü yeteneğin, telepati özelliğin, psişik güçlerin ile sen çok özelsin. Büyüleyici bir kadın.
Rosa bebeğim; evet tam bir masal perisi. Dünyanın en güzel ama bir o kadar da en talihsiz kadını.
Ferula; gün yüzü görmemiş kız kurusu. Ama inanılmaz fedâkar bir karakter.
Blanca; sen aşk için doğmuşsun güzelim. Sadakat diğer adın.
Alba; devrimci ruhun, özgür kadının en güçlü temsili sensin yoldaş. Harikaydın.
Esteban Garcia; nefretten gözleri kör olmuş, intikam ateşi ile yanan karanlık bir adam.
Jaime ve Nicholas; ikiz demeye bin şahit ikizler. Jaime, doktor ve sosyalist. Platonik bir aşık. Nicholas, iflah olmaz bir gezgin.
Bütün bu karakterlerden bile ayrı ayrı birer kitap çıkar şüphesiz. Realist, romantik, estetik, izlenimci, dışavurumcu, duygusal ya da psikolojik her türden hemde..
Büyülü gerçekçiliği gerçeküstü yetenek ile anlatan, yazar Isabel Allende bu yıl tanıştığım ve yazarlar içinde beni en çok etkileyen yazar unvanını kapıverdi.
Öyle ki hemencecik gidip iki üç kitabını daha satın aldım. Attım kitaplığıma. Okunmalı.
Siz de hemen gidip alın. ;)