Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Thoreau Günlük'ünde şöyle yazar: "Eğer ben ben olmazsam, benim yerime kim ben olacak?" Bunu söyleyerek sorumlu ve itaatsiz öznenin temel formülünü net bir biçimde ortaya koyar: yeri doldurulamazlık. Elbette, Descartesçı Cogito; Kantçı ve aşkın "ego”dan, bu evrensel çekirdeklerden, gerçek bilginin soyut destekçilerinden her zaman söz edilebilir – ki buna varoluşçuluk karşı çıkardı: Bu temel-özneler, bu ruhsal birlikler, bu kuramsal varlıklar bilimlerin oluşum çabasına dair hiçbir şey söylemez. Gerçek özne, kişisel geçişiyle, öznel yoluyla ve kendi biricik macerasıyla bireydir. Yoksa siyasal itaatsizlik bir ve bütün oluşun romantikliğini ve tekilliğin lirizmini aşar. Thoreau'nun cümlesini, yeri doldurulamazlığı yineliyorum. Hiç kimse, der Thoreau, "benim yerime" ben olamaz. İnsan bu imtiyazdan yola çıkarak itaatsizlik eder. Kimse benim yerime düşünemez ve kimse benim yerime neyin haklı neyin haksız olduğuna karar veremez. Kişinin kendini yeri doldurulamaz bulduğu bu noktadan yola çıkarak, tam olarak yerinin başka biri tarafından doldurulamayacağı anlamını vermek adına, “bunu yapmak benim görevim" (mea res agitur) bilinciyle davranması, herhangi başka birine doğru ve adil olana karar verme sorumluluğunu aktaramayacağı düşüncesiyle kendisine tahammül edilemez gelene itaatsizlik etmesi gerekir. Bu yeri doldurulamaz özne bireyselcilik, görecilik ve öznelcilik tarafından hiçbir zaman tehdit edilmemiştir. Çünkü bendeki bu yeri doldurulmazlık noktası tam olarak insanlık ilkesidir, evrensel olanın gerekliliğidir. Çünkü öncelikle kendimizi bir başkasının hiz- metine sunmak için yeri doldurulmaz olduğumuzu keşfederiz. Kendinden memnun olmanın, egosal neşenin tüketicili narsisizminin uzağında, kendi kare çimenlik alanımızda, kendi gizli bahçemiz- deyizdir. Kendindeki bu yeri doldurulamazlığı hissetmek sosyal tektipliliklerin ötesinde bir "kendi olmaya çağrı değildir. Tolere edilemeyecek olanı daha fazla tolere edememektir. Kendindeki doldurulamazlığı keşfetmek başkaları için harekete geçme çağrısını hissetmek, kendinde aciliyeti hissedilen bir adaleti tecelli ettirme dürtüsü duyumsamaktır. Konformizmin siyasal karşıtı biricik Ben, sonunda kendi olmak isteyen tekil şahıs değil, evrensel haysiyet isteyen yeri doldurulamaz kendiliktir. Thoreau'nın metnini okurken Gandi ve Martin Luther King'in anladığı budur. Gerçek fark kolektif itaatsizlik (sivil itaatsizlik) ile bireysel boyun eğmeyiş (vicdani ret) arasında değil, yalnızca efendinin değiştirildiği pasif itaatsizlik ile insanın eleştirel gerekliliği ve içsel bir reformu referans alan aktif itaatsizlik arasındadır. Başkalarına hizmet etmek söz konusu olduğu an kendi yeri doldurulamazlığını keşfetmek, dışlananların haysiyetini ve adalet duygusunu savunmak, yeri doldurulamazlığı deneyimlemek toplumsal bir düşünce ayrılığına düşmektir. Ve toplumsal düşünce ayrılığı güçler birliği olarak özüne dönen ve her türlü siyasal telafiyi yüreklendiren herkeste var olan bu ahlaki duruştur. Kişi öncelikle başkaları için yeri doldurulamazdır ama bu “için"in anlamını çok iyi kavramak gerekir. Buradaki temel fikir arkadaşlarımızın bizi biricik kendiliğimizde sevmesi, kalplerindeki yerimizin bir başkası tarafından asla doldurulamaması değildir. Kişinin kendi itaatsizliğinin ilkesini, başkaları ve kendi kendisi için yeri doldurulamazlığını deneyimlemesi çevresinde belirlemesidir. Bu görevden saklanmanın ve görevi hayali bir başkasına devretmemin imkânsızlığı tarafından ele geçirilmek ve kendi edilgenliğinden silkinme duygusunun aci- liyetini kavramak ve içindeki dayanışma hissinin keşfiyle sonunda ayaklanmaktır. "Eğer ben ben olmazsam, benim yerime kim ben olacak?" diye yazmıştı Thoreau. Bunu tamamlamak lazım; kendi olmak, ama başkaları için, ve bu çağrıya kulak vermek, hem de hemen. Hillel Hazaken tam reçeteyi vereli yüzyıllar oldu: "Kendim için değilsem, kimin içinim? Eğer yalnızca kendim içinsem, ben neyim? Ve şimdi değilse, ne zaman?"
Sayfa 122 - 123 - PdfKitabı okudu
·
964 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.