Gönderi

Kendi saldırgan tavırlarını Arapların İsrail'e duydukları nefretle karıştıran Saddam Hüseyin, hem İslam hem de Pan-Arap kartlarını oynamak istedi, ama bunların hiç de değerli olmadıkları ortaya çıktı. Sadece FKÖ ve Ürdün onun yanında yer aldı ve bu hiç kuşkusuz onun için çok tatsız bir sürpriz olurken, Suudi Arabistan, Suriye ve Mısır aleyhinde hızla oluşmaya başlayan koalisyonun beklenmedik ortakları oldu. Aynı derecede beklenmedik bir diğer olay da SSCB'nin bundan sonra olup bitecek şeylere karşı çıkmamasıydı. Nihayet, en çarpıcı şekilde, Güvenlik Konseyi (ezici bir çoğunlukla) Irak'ın eylemlerini mahkûm eden ve sonunda Kuveyt'in kurtarılması için güç kullanılmasına izin çıkaran bir dizi karar aldı. 16 Ocak 1991 tarihinde Amerikan, İngiliz, Fransız, Suudi ve Mısır birlikleri harekete geçti ve Irak bir ay içerisinde teslim oldu. Bir kez daha, Ortadoğu'da bir dönüm noktasına erişilmemişti. Sona eren şey, Osmanlı veraset savaşlarından ibaretti. Bununla birlikte, bazı şeyler değişmişti. Hüseyin'in İsrail karşıtı bir İslam seferi oluşturma gayretleri yanıt bulamamıştı. En büyük kayba uğrayan FKÖ olup, gerçek anlamda kazançlı çıkansa İsrail olmuştu. Yakın gelecekte İsrail'e karşı bir Arap askeri başarısını düşünmek artık mümkün değildi. Suriye ve Iran, Kuveyt krizinden önce İsrail ile müzakereyle anlaşmaya varma isteği konusunda bazı işaretler vermişlerdi. Bu, Birleşik Devletler için her zamankinden daha büyük bir öncelikti ve İsrail'in en sonunda daha az uzlaşmaz bir tutum sergileyebileceği umudunu öne çıkartıyordu. 1991 yılında, İsrail hükümeti ile Arap devletleri arasında, FKÖ temsilcilerinin de hazır bulunduğu görüşmeler başladı. Bunlar her ne kadar kısa sürede kesildiyse de, 1992 yılında İsrail'deki hükümet değişikliğinden sonra tekrar başladı ve İsrail'in sınırlarının dışına sürdüğü Filistinlilere karşı ağır saldırılardan sonra da devam etti.
Sayfa 524 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
·
34 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.