Gönderi

304 syf.
·
Not rated
Cumhuriyetin doğuşu “ Kazım Karabekir Paşa, doğu cephesindeyken savaşta öksüz ve yetim kalmış Türk ve Ermeni çocuklara sahip çıkmıştı. Gürbüz Çocuklar Ordusu Teşkilatı’nı kurup, sahipsiz çocukları açlık ve sefaletten kurtararak meslek sahibi olmalarını sağlamıştı. Bu yüzden kendisine “ Yetimler Babası” denilmişti. Yunanistan ise Kuzey Ege’ de faaliyete geçti. O kadar ki, Yunanların bir tek ‘ Averof ‘ zırhlısı yüzünden Ege adaları elden çıktı. Hiçbir bahriye savunmamız yoktu. Adeta Rauf Bey’in gerilla savaşından başka ciddi bir girişimimizde olmadı, olamazdı da. Aksi olsaydı da İtalya’nın On İki Ada’nın işgalini önleyemezdik çünkü Osmanlı’nın bahriye gücü, donanması çok geride kalmıştı ve Hamidiye Devri’nin bu gerilemede epey kusuru vardır. Geniş bir donanmayı beslememiz ne mali, ne de teknolojik imkanlarımız , ne de astsubay kadrolarımızın mevcudiyeti bakımından mümkündü. Ama bu derecede bir gerileme hiç şüphesiz ki İttihat ve Terakki’nin zor dönemde iktidara geçmesine ve bu iktidarın da zorlulukları aşamamasına bağlıdır. “ “ Geldikleri gibi giderler” rastgele, hınçla söylenmiş bir söz değildir. Benzer bir sözü, İzmir’in işgali sırasında General Metaksas da Venizelos’a söyledi: “ Türklerin ordularını yok oldu zannediyorsunuz. Bir sabah karşınızda buluverirsiniz. “ Trablusgarp Savaşı maalesef Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika, Akdeniz( Ege bölümü) ve Balkanlar’dan çekilişinin hazin görünümüdür. Milli tarihimizde derin yaralar açan bu trajik çöküntü, imparatorluğun yaşadığı basit bir toprak kaybından ziyade Rumeli ve Ege’deki anavatan parçalarının elden çıkışının hazin öyküsüdür Balkan Savaşı bizim tarihimizde siyasi gaflet, orduya siyasetin girişinin en hazin örneği olarak anılır. “ Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 günü ordu müfettişi olarak Samsun’a gitti. Bu ne demekti? Vahideddin tabii ki onu “ Sen oraya vatanı kurtarmaya git” diye göndermedi. Zaten Sultan öyle bir şeye inanmıyordu. Vahideddin gibi düşünen bir sürü insan vardı: Onlarda “ Dünya Savaşı’nda bir maceraya girdik, büyük hatalar yaptık, şimdi artık dinlenelim, artık savaşmayalım. Yorgun bir milletiz” düşüncesi hakimdi. Yani Vahideddin’in bir kurtuluş savaşı başlatmak gibi bir niyeti Büyük Millet Meclisi "Türkiye " adını almıştı. Göktürklerden beri tarihte ilk defa "Türk" adı kullanılmaya başladı. “ Bir başka teğmenin kullandığı Etrich Taube marka uçakla birliklerimizin üzerine ilk bomba atıldı. Türk birliklerinin elinde hava savunması silahı tabii ki yoktu. Bildiğimiz makineli tüfeklerle bu uçaklar düşürüldü “ Cumhur kelimesi Osmanlı Türkiye’sinde monarşi muhalifi Türkler veya bazı derin hukukçular ( Ahmed Cevdet Paşa) tarafından ‘ cumhuriyet ‘ haline getirilmiştir. “ Italyan birliklerinin haberleşme imkanları genişti. Hatta 1909 Nobel Fizik Ödülü'nin sahibi radyonun niçindi Guglielmo Marconi bizzat Italyan birliklerinin başındaki mühendisleri örgütleyip bilgilendirmek içi Trablusgarp'a geçmişti “ Almanya bugün bu suçu insanlığa yaymak istiyor. Yani yaygın bir insan kusuru, insan sapkınlığı, birçok toplumda görülen kötü bir eğilim olarak göstermek istiyor ki kendine yöneltilen suçlamaları hafifletsin. Önce kendi gençliği ve kendi halkı nezdinde aklanmak istiyor “ Ancak şurası bir gerçek: Çanakkale tam da Mehmed Akif’in söylediği gibiydi: “ Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi “ yazmıştı. “ Bugünkü Türkiye'nin sorunlarını 1950'den evvelki gibi değerlendiremeyiz. Ünlü tarihçimiz Halil İnalcık'ın da söylediği gibi, "Anadolu ilki Klasik Roma, ikincisi Selçuklu döneminde olmak üzere müreffeh bir hayat yaşamıştır." Halil İnalcık Hoca, Anadolu'nun Osmanlı döneminde müreffeh olduğunu söylemiyor ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra asıl sıçrama döneminin yaşandığını belirtiyor ki doğrudur. İktisadi, siyasi ve kültürel sorunlar bu dönüşümün sancılarıdır, aşılmaları kolay değildir Latin harflerinin kabul edildiği ilk Müslüman devlet biz değiliz, Arnavutlar bu alanda öncüdür. İlk Türk devleti de değiliz; Azerbaycan Cumhuriyeti bu çevirimi Türkiye'den daha evvel kabul etmiştir Saraybosnalı köylü, “Ben ömrüm boyunca hiç gezmedim ama çok ülke gördüm” diyormuş. Sonra devam ediyormuş: “Vallahi Saraybosna’da doğdum. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu'nun bir tebaasıydım. Osmanlı vatandaşı olarak doğdum. Türk İmparatorluğunun sınırlarındaydım. Sonra Avusturyalılar geldiler ve bu sefer Avusturya-Macaristan imparatorluğunun vatandaşı oldum. Ardından Yugoslav Sırp-Sloven Krallığı’nın tebaası oldum. Hep aynı yerde duruyordum ama bu sefer de Tito’nun Yugoslavya’sının vatandaşı oldum. Dinleyenler bana ‘Sen kaç tane devlet gezmişsin!’ diyorlar. Ama yok yahu! Ne gezmesi? Ben hep Saraybosna’da aynı mahallede oturuyordum Bu eserde belirli bir kronolojik sıra yoktur. Şöyle ki, Cumhuriyet dönemi eğitiminden söz edilirken, aniden Abdulhamid Dönemindeki toprak kayıplarından, bir anda da Lozan'a geçişler olabiliyor. Kronolojik bir okuma isteyenler için, Halil İnalcık'ın Devlet-i Aliye Osmaniye serisinin dördüncü cildini ve Milli Mücadele Tarihi'ni önerebilirim. Cumhuriyet'in doğuşunu anlamak için, İnalcık'ın da vurguladığı üzere, Tanzimat dönemine kadar gitmek gerekir. Esasında Meşrutiyet dönemlerinden başlatılabilir, fakat Batılılaşma düşünceleri Tanzimat ile birlikte Osmanlı'nın gündemine gelmiştir. Nitekim, Abdulhamid Dönemi gibi bazı padişahların döneminde, eğitim ve öğretim anlayışlarında da Batı'ya dönülmüştür Tanzimat'tan itibaren varolmaya başlamıştı. Bu, Meşrutiyet döneminde kendini çok daha net olarak gösterir. Ortaylı, daha çok Meşrutiyet döneminden bahseder.
Cumhuriyet'in Doğuşu
Cumhuriyet'in Doğuşuİlber Ortaylı · Kronik Kitap Yayınları · 2023674 okunma
·
63 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.