Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

PEYGAMBERİMİZ HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFA SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEM
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz, Milâdî 571 senesinde Mekke-i Mükerreme’de dünyaya şeref vermişlerdir. Kendisi Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları sülalesindendir. Peygamberimiz (s.a.v.), daha doğmadan iki ay önce muhterem babası Hz. Abdullah vefat edince yetim kalmıştı. Dünyayı teşrîflerinden altı sene sonra da muhtereme validesi Hz. Âmine vefat edince Ümmü Eymen adındaki dadısı, kendisini, dedesi Abdulmüttalib’e teslim etti. İki yıl sonra dedesi de vefat edince amcası Ebû Talib’in yanında kalmıştı. Resûl-i Ekrem Efendimizin bütün hayatı iffet, sadakat ve nezahetle geçmiş olup Cenâb-ı Hak, kendisini muhafaza buyurmuştur. Peygamber Efendimizin dünyayı teşrif buyurdukları sıralarda dünyanın her tarafı gibi Arabistan da cehalet içindeydi. Halk; hakîkî dinden, ahlâkî faziletlerden ayrılmış, parça parça olmuş, içki, kumar, fuhşiyat gibi şeyler pek çoğalmıştı. Hele Arabistan pek acınacak bir hâlde idi. Tevhid inancını bırakmışlar, putlara, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara taparlardı. Kâbe-i Muazzama’da 360 civarında put bulunuyordu. Araplar arasında bazı şairler, beliğ kimseler yetişmişti. Fakat bunlar az sayıda olmakla beraber, yazı yazmaktan bile âcizdiler. Kabileler arasında şiddetli bir düşmanlık vardı, dâima birbirleriyle çarpışıp dururlardı. İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Arabistan’ı bu hâlde bulmuştu. Peygamber-i Zîşân (s.a.v.) Efendimiz, putlara, vesair bâtıl şeylere dâima muhalif bulunmuş, kendisinden aslâ yalan, Hakk’a hıyanet ve muhalefet sadır olmamıştır. Kavminin cahilce yaptıkları işlerden ve âdetlerden tamamen uzaktı. Kimseden bir şey okumamış, bir şey yazmamıştı. Kimse ile dînî konulara ait bir şey konuşmamıştı. Onun kalbine bütün ilim ve hikmetleri, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hak bırakacaktı. Onun bu hayat tarzı, bir hikmet icabı idi ve bütün çevresi onun bu sade, nezih hayatına muttali bulunmuştu. İnsanlara, Allâh’ın dinini tebliğ ve hareketlerini doğru yol üzere tayin için Hz. Âdem’den itibaren birçok Peygamberler gönderilmiştir ki; onların hâtemi (en sonuncusu) ve en muazzamı da Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizdir. İşte o mübarek, masum zât, kırk yaşına girer girmez etrafında birtakım hârikulâde şeyler olmaya başlamıştı. Cibrîl-i Emîn gelmiş, nübüvvet ve risâletle müjdelemiş ve kendisine peyderpey Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerini, sûrelerini getirip tebliğ etmiştir. Artık bu vasıta ile İlâhî vahye mazhar olan Peygamberimizin mübarek lisanından ilim ve hikmet yayılmaya başlamış, nice hakikatleri, İslâmiyet’e ait hükümleri, ibret alınacak vakaları beyan buyurmuştur. O tarihe kadar cehalet içinde kalmış olan Arabistan ve civarı, birdenbire uyanmaya başlamış, birçok zât bu hak dine nâil olarak mücahede meydanlarına atılmış, Ashâb-ı Kirâm Hazretleri, bütün beşeriyet için birer örnek olmuşlar ve cihana, İslâmiyet’i neşre başlamışlardır. Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem Hazretleri bu kadar nimetlere, muvaffakiyetlere nâil olmuşken yine tavır ve hareketini aslâ değiştirmemiş, kendisine teveccüh eden dünya varlığına aslâ tenezzül etmemiş, fevkalâde sade bir hayat ile iktifa buyurmuş, risâlet vazifesini îfâya devam ederek bu yolda nice sıkıntılara katlanmıştır. Bütün bunlar, o Peygamber-i Zîşân’ın fıtratındaki ulviyyetini, onun sebat ve azametini göstermektedir. Onun vasıtasıyla İslâm dini, bütün dünya âlemine tebliğ edilmiş, benzerini getirmek kâbil olmayan Kur’ân-ı Mübîn, bütün insaniyet âleminde yayılmış, İslâmiyet’in nurları, kalplerde parlamaya başlamıştır. O Resûl-i Âlişân Hazretleri altmış üç yaşlarında olduğu hâlde Hicret’in on birinci senesi, Rebîulevvel ayının on ikinci günü, Pazartesi ebedî âleme irtihâl buyurmuşlardır. Mübarek cism-i latîfleri, Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Saadetine defnolunmuştur. Sallallâhü aleyhi ve sellem.
·
88 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.