Ölüm gibi bir şeydi...inecelemeyi yazmadan önce küçük bir parantez açmak istiyorum; Kitabı hediye olarak aldım. Böyle bir eseri okumama vesile olduğu için de çok teşekkür ediyorum kendisine.
"Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum."
Genel bir bakış atıldığında aslında bir aşk romanı olarak algılansa da yazarımız bir çok konuya ve duyguya yer vermiş. Dönemin siyasi olayları, duygu karmaşası, cinsellik, arkadaşlık , aile... Ve tek bir açıyla değil; gerek mizah gerek duygusal olarak çok başarılı bir şekilde işlemiş.
İnceleme yapınca konu ve karakterleri de özet olarak incelemede yer veririm. Ama burda öyle bir şey yapmayacağım çünkü o duyguları size hissettirmek istemem, yalnızca okuyarak hissetmenizi ve anlamanızı isterim.
Şunu da belirteyim; Başlangıç güzel ilerlerse de ortalara doğru okur birçok soru işareti ile başbaşa kalıyor. Sonlara doğru ise cevap aradığınız soruların cevabını buluyorsunuz. Konu gerçekten basit gelse de yazar birçok duygu ve konu ile zenginleştirimiş.
Hüzün ile biten aşkın sonunda karakterimiz sevdiğine ait topladığı eşyaları bir müze planı kurarak sergileyecektir. Ve eser aşk ve müze üzerine olarak tanımlanır.
Bilindiği gibi Nobel ödüllü bir eserdir.2012 'de yani kitap basıldıktan 4 yıl sonra Çukurcuma'da yazar tarafından eserin adıyla müze açmıştır. Bu müze ise anakarakterimiz olan Füsun'un evidir. Diğer bir karakterimiz olan Kemal 'in Füsun'a ait kullandığı eşyaları (sigara izmaritleri, küpe, küllük, elbise vs)burda sergilenmektedir.
"Ama Kemal bey, ölenle ölünmez," demedi. Deseydi ona Masumiyet Müzesi'nin ölenle yaşamak için yapılmış bir yer olduğunu söyleyecektim.