Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
6/10 puan verdi
·
21 günde okudu
Müslüman Doktorlar Birleşin
Bekir Hoca’dan Allah razı olsun, samimi müslümanlığı ve mevzu bahis edilen konularda elini taşın altına koyduğu için. Her şeyin Müslümanca yorumu gereklidir. Burdan yol alarak yaptığımız işleri teraziye koymak, doğrusunu-yanlışını göstermek ve bunu yaparken kökleri sağlam bir meselenin zemininde yapmak gerekir. Bunun ne kadar zor olduğunu bildiğim konular üzerinden örneklerle açıklamaya çalışacağım. Örnekler sağlık alanındaki uygulamalardan; İlk örnek; Gebelik döneminde ikili ve üçlü testler diye tahliller yapılır, tahlil sonuçlarına göre doğacak bebeğin engelli(!) olma durumu saptanırsa isterse doğmaya yakın dönem olsun yine de o çocuğu kürtajla aldırabilir anne. Müslüman bir ülkede ikili-üçlü test olmaz. Kadın doğum dernekleri ve kadın doğum klavuzlarını ülkemize revize eden bilir-kişiler, bu topraklarda yaşayan insan gerçeğinin farkına varacak müslümanlar olmalı. Ülkedeki tüm kurumlar seküler kesimin elinde. Bunu unutmayalım ve saçma bir rehavete kapılmayalım. İkinci örnek; yaygın bir konudan örnekleyeceğim.. CPR konusu. Kardiyopulmoner resüsitasyon yani diğer adıyla kalp masajı. Efendim bilenler bilir bilmeyenler de öğrensin; modern tıp kalbi durmuş bir insana en az 45 dk kalp masajını ve bu süreçte gerekli ilaç desteğini şart koşar. Arada farklılıklar var elbet ama işin özü 45 dakika muhabbeti. -E ne var bunda? 45 dk müdahale edin işte, dediğinizi duyar gibiyim. Bir örnekle konuyu açayım siz devam örnekler hayal edin; yoğun bakımda aylardır yatan, enfeksiyon komasında ve ilaç desteği (adrenalin, noadrenalin, dopamin) ile kalp fonksiyonları devam eden ve boğazından kurtların çıkmaya başladığı (bu kurtçukları gördük) 85 yaşında bir hastaya kalbi durduğunda, 45 dk boyunca göğüs kafesi kemiklerini kıracak ve ağzından kanlar gelecek şekilde CPR yapılır. Esasında ölmüş ve vücudu da çürümekte olan bir insan bu, ancak şartlara ve inançlara göre revize edilemeyen modern tıp amerikada nasıl uygulanıyorsa burda da aynı şekilde. Yanlış anlaşılma olması CPR’a karşı değilim, ama bunun Müslümana göre revize edilmesi gerekir. Ülkece çok iyi doktorlara sahibiz ama yetki sahibi olanlar abdest almasını bilmez. Maddeye bağlı tıp insan ruhunu yaralamaya devam edecek. Son kısımda bir örnek daha vereceğim, beni uyutmayan bir örnek.. Ancak şimdi kitaba geçmek istiyorum. Yazı biraz uzun olacak. Bir kitap incelemesi değil, belki biraz kitap eleştirisi ve çokça iç dökme.. Bekir hocanın samimi ve iyi niyet müslümanlığı ayrıdır, ortaya koyduğu eserin kalitesi ayrıdır. Kitabı eleştirirken bunu gözetmek için fazladan gayret sarf ettim. Öncelikle bu kitabı MTO sağlıkçı ekibinin okuma listelerinde gördüm ve bu tarz okumalara bu kitaptan başlayabilirim diye düşünüp aldım. Kitabın kapağı, kağıt kalitesi ve dizaynı çok güzel. Kitaba başlamadan önce çok heyecanlıydım. Tüm bir tıp tarihini, müslüman doktorların uygulamalarından örnekler verecek, günümüzdeki yanlış uygulamalardan bahsedecek ve konuyu müslüman doktorların modern tıp ve geleneksel tıbbı islami çizgide buluşturmaları gerektiğini söyleyecek diye tahayyül ettim. Ancak kitap bir mesele üzerinde durmuyordu, esasında kitabın bir meselesi de yoktu. İslam dışı günümüz modern dünyasından rahatsız olan samimi bir müslüman, fikir sahibi olduğu her konuyu herhangi bir sıralamaya-düzene uymadan yazıp duruyordu. Arada basite indirgenmiş tıp konuları ve birkaç ayet ve hadis yer almakta. Ve çoğunlukla yanlış yorumlarda bulunduğu tıbbi bilgiler ve dünyada yaygın olan tıbbi çalışmalar yer almakta. Kapitalizmin sağlık sistemini ele geçirdiğini ve Dünya Sağlık Örgütüne her istediğini yaptırdığını, Amerikan FDA şirketinin ilaç onaylarını yanlı bir şekilde yaptığını, yalan pandemi tarihlerini ve para için facia sağlık olaylarını ve daha bir çoğunu zaten Soner Yalçın da yazıyor, Abdurrahman Dilipak da yazıyor. Yani hem bu mahalle hem karşı mahalle yazıyor. Bekir hocam diyebilir ki; “bir kere de ben yazmış olayım” elbette defaatle yazılabilir ki bu birike birike kaliteyi artıran bir unsur. Keyfiyet kemiyete sirayet eder ancak devamında kemiyet keyfiyete yeni nurlar çıkarılmasına vesile olur. Ancak Bekir hocanın bu kitap çalışması bırakın keyfiyeti, kemiyet içinde bile kendine yer bulamaz. Kitaptaki bilgilerin çoğu kaynaksız. Fizyolojik ya da anatomik net bilgi verilen bilgilerde bile kaynak yok. Yiyeceklerin içindeki katkı maddeleri beyne zarar veriyor, şuraya buraya zarar veriyor denmiş ancak kaynak yok. Basit bir örnek vereceğim kitaptan; yemeklerle beraber su içmek besinlerin emilimini azaltıyor, denmiş kitapta ama kaynak yok. Eski alimlerden ya da günümüz tıp doktorlarından bunla alakalı hiç mi bilgi/çalışma yok? belirtmemiş. Kitaptan başka bir örnek; “Coca Cola’nın 1903 yılına kadar içinde kokain bulunmakta ve 1929’da kokain resmiyette çıkarılsa da halen kokain bulunduğu söylenmektedir. Coca Cola her sene Güney Afrika’dan 8 ton civarında kokain ithal etmekte” bakınız net bilgiler. Bekir hoca kafadan sallıyor demiyorum, illa ki okumuştur bunları bir yerde ama kaynak göstermeden olmaz. Coca Cola’dan ayrılan müdür olur, akademik çalışmalar olur. Onları bulup kaynağını kitapta belirtmek gerekir. Sadece birkaç örnek verdim. Kitap kaynaksız bilgilerle dolu. Oysa çalışmalarda kaynak belirtmek Müslümanların dünyaya hediyesidir. Başka bir konu da aşılar konusu. Piyasadaki iddiaları biliyorsunuz. Bekir hoca az bile yazmış bu konuda ancak yine yanlış çıkarımlar yapmış. Örnek verdiği aşılardan biri HEPATİT B aşısı. Bakın arkadaşlar modern tıbbın her şeyini eleştireceksek eğer, en son eleştıreceğimiz şey HEPATİT B aşısıdır. bu aşıya karşı çıkan olabilir. İçinde zararlı şeyler olduğunu söyleyebilir. Neticede ağzı olan herkes konuşuyor. Ancak Bekir hoca gibi takipçileri olan youtube’de videoları olan bir insanın bunu yapması hakka girmektir. Bu kitabı okuyan insanların çoğunluğunun artık çocuklarına aşı yaptıracağını düşünmüyorum. Bu dehşetli bir vebaldir. İnsan oturduğu yerden nasıl ilim sahibi olacak. Hepatit B aşısını eleştiren adamın ya mucizevi bir ilmi olacak ya da laboratuvarda bu aşıyı inceleyip yıllarca toplumdaki etkisini inceleyecek çalışmalar yapacak. kolesterol meselesi var bir de. Kolesterolün iyi bir şey olduğunu ve ilaç firmalarının ilaçlarını satmak için kolesterolü düşürdüğünü söylüyor. Şimdi bu iddia bilgisizlik dolu. Birincisi kolesterol zaten kendi içinde fraksiyonlara ayrılır. HDL denilen kolesterol iyi kolesteroldür. Kötü olan LDL kolesteroldür. Kaynak gösterdiği sadece bir çalışma var ona da baktım, o çalışmada sonuç kısmında şunu diyor; damardaki inflamasyonda olay yerinde bulunan kolesterol suçlu pozisyonuna düşüyor olabilir mi?. Yani sadece bir çıkarım. İkincisi kolesterol yüksekliğinin iyi mi kötü mü olduğunu, kolesterolü düşürmenin yaşantıya olumlu olumsuz mu yansıdığını anlamak çok çok basittir. Yani SPSS bilmeyen, akademik çalışma yapmamış insanlar bile bu çalışmayı yapabilir. İlk çalışma; kolesterolü yüksek ve düşük olan iki grup arasında retrospektif çalışma ile hangi grup daha çok yaşamış, hangisi daha fazla kalp krizi ve daha fazla felç geçirmiş, hangisi hastanede daha çok yatmış gibi bir sürü parametreye bakarsın. İkinci çalışma; kolesterolü yüksek olan gruba ilaç verip kolesterolü düşürürsün diğer gruba da ilaç vermezsin. Yine bu çalışmada da bir sürü parametreye bakarsın. Kolesterol faydalı mı? İlaç gerekli mi? Bunu anlarsın. Peki Bekir hoca bilmiyor mu bunları? Neden söylesin bunları? Diyebilirsiniz. İlk iki örnekte yazdığım gibi esasında ilmiyle amel etmeye çalışan samimi bir müslüman doktor ve elini taşın altına koymak istiyor ancak bu konularda madde ilmi yetmiyor Bekir hocanın. Youtube’deki videoları genelde beslenme üzerine zaten. İhtisaslaştığı bir alan yok. Kitap tam bir facia..!! devam ediyorum. Sayfa 191’de Veba’dan bahsetmiş. Veba’nın antibiyotiklerin buluşundan sonra ortadan kaybolduğunu ve artık görülmediğini söylemiş. Doğru söylemiş ancak devamında şöyle bir yorum yapmış. “bir anda salgınların nasıl yok olduğu bazı teoriler ortaya konsa da halen gizemini korumaktadır” Maalesef gizemini koruyan bir şey yok, o inanılmayan antibiyotikler vesilesiyle eskiden pandemiler oluşturan mikroorganizmalar pandemi oluşturmadan tedavi ediliyor. Ayrıca bir pandemi nasıl başlar, nasıl devam eder ve neden nihayet bulur? Bu soruların cevabı Bekir hocanın inanmadığı modern tıpta mevcuttur. Yüzlerce belki de binlerce çalışmayla da teyitlidir. Sayfa 233’teki ifadeyi aynen alıyorum “ yenidoğan bebeğin K vitamini eksik (!) diye doğumda K vitaminin standart olarak yapılması da ayrı bir tartışma konusudur. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “eksikse vardır bir hilkmeti” demez mi?” Bu söylemi hikmet kelimesi ile bağdaştırmak akıl alır gibi değil. Hikmet, olayları yaratıcıya atfedip olay yerinden kaçmak değildir. Bilginin tarihsel süreçte nasıl biriktiğini anlamak gerek. Bekir hoca sanırım şunu aklına getirmiyor, “Eksikse vardır bir Hikmeti” düşünülerek yapıldı zaten binlerce çalışma ve sonunda K vitamini vermek gerektiği çıktı o çalışmalardan. İnsan eleştiri gözlüğü ile bakacağım diye kör ediyor gözlerini kendi elleriyle. Kitapta George Orwel’ın 1984 kitabı çokça geçmekte. Örnek gösterilmekte. Şaşırdım bu kadar çok geçmesine. Başka bir husus; Tıbbi yaklaşımlar ve bölümler ikiye ayrılır. Cerrahi ve klinik bölümler diye. Kitapta cerrahi kısmına dair bir tane bile eleştiri yok. Neden? Çünkü manipülasyona açık değildir. Midesi kanayan adama endoskopi yaptırma, kanasın bir şey olmaz vardır bir hikmeti ya da bacağı kırılan insana ameliyat olma dersen sana gülerler. Son bir faciayı ve yanlış yorumu aktarıp kitap içeriğini bitireceğim; Sayfa 266. Çocuk aşılarıyla engellemeye çalıştığımız kabakulak, suçiçeği, hepatit B gibi hastalıkların bazı kanserleri ve hastalıkları aslında engellediğini anlatmış ve bu fikrini de pubmed gibi üst düzey arşivlerden çalışmalarla desteklemiş. Şimdi mesele şu; bilimsel çalışmalarda istatistikle iş gören kişi farkında olmadan rezil olur. Yani bu çalışmalarda ortaya çıkan fark anlamlıdır fakat multifaktöryeldir. Seni hiçbir zaman aşılar kötüdür fikrine götüremez. İstatistik ile ilgili çok şey yazıp sildim aslında. “Akademi dünyası çok sevimsiz bir dünyadır” diyordu Ş.Teoman Duralı Hoca. İstatistik bilimi ile ehil olmayana her şeyi yutturabilirsin. Kitapta çok güzel bilgiler de var. Özellikle yiyeceklerle alakalı güzel bilgiler paylaşılmış. Tek eksikleri kaynaksız olmaları. Her şeyde olduğu gibi tıp bilimi de ifsad edildi. Ancak örnekler ve verdiği ve vermediği kaynaklarla yanlış algı yaratabilir kitap. Mesela çocuğuna aşı yaptırmamak gibi, şeker hastalığı gelişen hastaların ilaçları ve tedaviyi reddetmesi gibi. Ya da trigliseridi 2000 ‘lere yükselmiş birinin tedaviyi kabul etmeyip, vardır bir hikmeti, ben diyetle düzeltirim” demesi gibi. Bir de şöyle bir şey var ki; modern tıp arada kalmanızı istemez, ya kendi tarafında ya da geleneksel tıp tarafında olmanızı ister. Bu iki tıbbı birleştirmek için akl-ı selim doktorlar elbette çaba halinde ama malesef Bekir hoca o zümrede değil. Sadece müslüman sağlıkçılar değil, tüm dünyada geleneksel tıp sağlıkçıların ilgi konusu. Ancak bu modern ve geleneksel tıbbı birleştirip, hem bedeni hem de ruhu küstermeyecek şekilde bir reçete düzenlemek, Müslüman sağlıkçılarla mümkün olabilir ancak.. Tüm Müslüman doktorlar, birleşin.. Kitabı kimseye önermiyorum. Bu konuda okuma yapmak isteyen Soner Yalçının ‘Kara Kutu’ kitabını okuyabilir. Şimdi ilk paragraflarda bahsettiğim konulara geri döneceğim. Doktor olarak bu ülkede Müslümanca bir şeyler yapmak istiyorsak, bunun yolu zannedersem iki şeyle mümkün. Öncelikle bizim çabamızın “asıl” olması gereken değil de, “asıl”a giden yolda belki bir öncü olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu tarihsel rolü hesaba katmamak bizi uçuruma sürükler ve işleri daha da geriye götürür. Sonra yapılacak olan da “birleşmek”. Cemaatte rahmet vardır hadisini elbette sadece cemaat diye algılamamak gerekir. Birleşmek, bir araya gelmek ve fikir sütunlarını el birliğiyle dikmek gerekir. Kendini bilme, yaşadığı çağı tanıma ve birlik olma fikri oluşan doktorun önünde kökleri tıbbi nebev’ye bağlı iki halat var, ikisini de tutacak. Birinci halat islam ilmini tahsil etmek, ikinci halat tıp ilminde ihtisaslaşmak.. Yusuf Kaplan “bu ülkenin tüm kurumları seküler kesimin elinde” derken abarttığını düşünüyordum. Ama yaşadığım bir olay beni afallattı. Yazıyı da geçen hafta yaşadığım o olay ile bitirelim; Gastroenteroloji nöbetindeyim. Acile 24 yaşında erkek Suriyeli bir genç geldi. 10 gündür karnı ağrıyormuş. Bulantı kusması var ve her yediğini kusuyormuş 10 gündür. Bilinen bir hastalığı yok ve kullandığı bir ilaç da yok. Hastanın karaciğer enzimleri fırlamış. Karaciğer iflasa doğru gidiyor. Gastroenteroloji servisine yatırılıp takip edilmesi gereken bir hasta. Tedavi-takip ve gerekirse karaciğer nakli. Telefonla hocayı aradım ve hastayı danıştım. Normalde aramızda geçmesi gereken konuşma şu olması gerekirdi; -hocam 24 yaş erkek hasta karaciğer fonksiyon testlerinde yükseklik ile danışılıyor. genel durum iyi vitalleri doğal bir hasta. Toksik hepatit? Düşünüyorum hocam, uygun görürseniz servise yatıracağım. -olur Abdullah yatır, gerekli tetkiklerini iste takip edelim.. Oysa konuşma böyle olmadı ve hocanın söyledikleri karşısında ben tek kelime edemedim. “-Suriyeli hasta mı? -evet hocam. -ayy hiç yatıramam valla, gönder eve, gitsin ölsün. ülkeden bir suriyeli eksilmiş olur. Servisime suriyeli yatırmam” Bölümdeki 3 hocadan biri olan bu hoca, sonradan öğrendiğime göre hiçbir suriyeli hastayı yatırmıyor ve en acil tedavileri bile vermiyormuş. Selamun aleyküm..
Tıbbın İfsadı
Tıbbın İfsadıDr. Bekir Tok · Fıtri Kitap · 2022115 okunma
··
526 görüntüleme
Protestteolog okurunun profil resmi
Statünün putlaştırıldığı bir çağda bakış açısı sağlam olan doktorlar görebilmek güzel...
Serhat okurunun profil resmi
Tıbbın İfsadı diye kitap yazan doktor bile mesnetsiz iddialarla tıbbı ifsat etmiş öyle mi hocam 😅
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.