ANSIZIN VURULAN KUŞ, KUŞUN KONMADIĞI GÜL, GÜLLERİN YETİŞMEDİĞİ BAHÇE, BAHÇEYİ SUSUZ BIRAKAN YAĞMUR VE SEN
Tüm denk gelişlere küskün gecelerden uyandım sabaha
Şehrin görkemli vitrinlerden
Kendime bir sual beğendim
Bu nasıl bir mevsimdir böyle?
Hüznün en yoğun yağmurunda yakalandım sensizliğe
Henüz adını hatırlayamadığım
Unutulmuş, hafızalardan silinmiş
Kurumuş, yok olmaya yüz tutmuş
Tüm gülleri sana armağan ediyorum
Bir gece yarısı, saadet dolu şarkılarda anımsıyorum sesini
Ve yine aynı şarkılarda kayboluyor sessizliğin
Hırçınlığını gizleyerek yürüdüğün sokaklarda
Buluyorum kelimelerini, kelimelerimizi
Hani sevdayı omuzlarımıza alıp büyüttüğümüz
O kır papatyalarıyla dolu tepelerden
Çağlayarak aktığımız nehirlere
Hangi adı versek yakışmıyor
Senin dışında...
Bilirsin
Anılardan yüz çevirmeye kalkıştığında
Solmayı başlar fotoğraflar
Işığı sönmüş tozlu bir defterin arasında
Kayboluyorken çehrenin her satırı
Unutmuşum, sana dair
Yan yana, yana yana
Hiçbir anımın olmadığını…
Bilirsin
Bu yüzden düşer gölgeler satırlara
Ancak mısralarda geliriz bir araya
Dünyanın büyün utançları toplansa da
Sığamaz masumiyetinde gizlenmiş hatıralara
Ve yine en iyi sen bilirsin
Issız ve köhne evlerin yeri ben de hep ayrıdır
Tüm sırlarımı, dikenlerimi,
Sana dair tüm umutlarımı,
Güneş doğmayan gecelerimi
Hep orada saklarım,
Yaklaş ve söyle
Susuzluğumuza derman olsun diye
Geçtiğimiz o kızgın çöllerden
Çatlayan dudaklarımıza
Aşkın yağmuru ne zaman değecek?
Bana, gayya kuyularında hüküm giydiren Rabbim
Sığdırabilirim derdime kelimelere
Harf harf, hece hece, tek tek
Merhamet merhamet merhamet
Merham et, yaralarıma...
Vav, be, te,
O zaman söyler misin
Bülbülün feryadından belli olmaz mı
Bir gülün ölümü?
Ve şimdi aşk, en çetin savaşında
Kör, sağır ve dilsiz...
Muzaffer Bilsin