Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

472 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Hayatı Bir Özyıkım Olan Şebnem'e Mektup
Bu metin bir inceleme değil, Yeşil Peri Gecesi'nin ana karakteri Şebnem'e yazılmış bir mektup. Bu sebeple içinde birçok spoiler içeriyor. Bu mektubu 2022'de edebiyat dersindeki bir ödev için yazmıştım. Bugün Şebnem'in özyıkım faaliyetini hatırlayınca açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim ve paylaşmak istedim. Sanki yaşadıkça hayatının her döneminde kendi etinden bir parçayı koparıp yola bırakıyorsun birileri seni bulsun diye. Sartre'a göre intihar dünyada var olmanın bir başka yolu. Senin ölümün intihardan mı oluyor bilmiyorum, sadece Uluç Müdür'ün videosunu medyaya yaydığın geceye kadar yaşananları anlatıyorsun ama hayatını bir özyıkım faaliyeti haline getirmek de bir çeşit varoluş biçimi. Seni tanımayanlar, tanısa da anlamayanlar hayatını bir özyıkım etkinliğine çevirdiğin için seni "aptal" olarak görebilir ama ben seni anladığımı hissediyorum. Kendine yazık etmek bir çeşit intikam ve geride kalanları suçlama biçimi ama tabii çoğu kişi anlayamadı bunu. Osman'ı okuyunca neredeyse kimsenin seni anlamadığını gördüm ve buna çok üzüldüm. Benim de zamanında anlayamadığım biri olmuştu. Tıpkı senin gibi biriydi. Çevresinde bulunan insanları rahatsız edecek türden güzel ve akıllı bir kızdı. Bunu neden söylüyorum? İnsanlar güzel insanların aynı zamanda akıllı olmasını kabul etmek istemezler içten içe çünkü diğer insanlara yetersizliklerini hatırlatır senin gibi kişiler. Bu arkadaşım güzelliğinin yanında aklını da kendine yarar sağlayacak biçimde kullanan bir kızdı ancak bir süre sonra tanımadığı insanlarla görüşmeye, derslerini aksatmaya, çevresindekileri dinlememeye başladı. O zamanlar ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım. Kendine yazık etmeye çalışıyordu aslında. Bunu yaparak, hayatını ve kendisini lime lime ederek çevresindekilere bir şeyler anlatmak istiyordu. Seni okuyunca ne yapmaya çalıştığını çok iyi anladım. Kitabın 18. sayfasında "Sevilmek istemiştim. Ömrüm sevilmek isteyerek geçmişti. Sevilmek için güzelliğimden başka verebileceğim hiçbir şeyim yoktu." diyorsun. Aslında var ama senin de dediğin gibi mağduru oynamak daha kolay. Bu yüzden güzellikten yürümeyi seçiyorsun Şebnem. Hem güzel hem akıllı olmasan bunu söylemek seni aşağılamaya çalışmak olurdu belki ama zekana rağmen güzelliğini seçiyorsun, bunu sen de biliyorsun. Oysa bunu hiç istemiyorsun, onu da biliyorum. Hem güzel hem akıllı olman tehlike yaratıyor. Sadece güzel olsan zekandan vurmaya çalışırlar seni ama bunu yapamayacakları için aptal taklidi yapıyorsun ki insanların arasında barınabil. Güzelliğin yerine aklını kullandığın da oluyor sevilmek için. İngilizce hocan Seçkin Bey'in sevgisini kazanabilmek için kendini İngilizceye veriyorsun ama Seçkin Bey seni aşağılıyor, ruhunu eziyor. Hiçbir şey hissetmeden bileklerini kesiyorsun o gece ama oda arkadaşın gece uyanıp ayağına bir ıslaklık(yani kanın) değince velveleye veriyor ortalığı. İlgi çekmek değil, ölmek istiyorsun. Eğer gerçekten ölmek istemesen "Ölmemiş olduğum için kahroluyorum. Ölmek isteyip de ölememenin feci bir şey olduğu kafama dank ediyor." demezdin 335. sayfada. İntihar girişimini de kimse anlamıyor Phoenix'te yayınlanan fotoğrafların ve Uluç Müdür'le olan videonda olduğu gibi. İlgi çekmeye çalıştığını düşünüyorlar. Seçkin Bey'in ruhunu nasıl ezdiğini, daha da geçmişe gidersek annenin seni ve kolu kopmuş babanı bırakıp kaç sevgiliyle kaç ülke gezdiğini, küçücük bir kızken babaannen Fikriye Hanım'ın evinde yaşamak zorunda kaldığında tüm hayatının küçük bir sepete nasıl sıkıştırıldığını kimse bilmiyor. O zamanlar annenle yakın olan amcanın okuldakilere verdiği rüşvetle kurtuluyorsun okuldan atılmaktan. Okuldan atılmadığın için minnet duymanı bekliyorlar sanki tüm yaşadıklarında ve intiharında payları yokmuş gibi. Bunlar yaşanırken kimse anlamıyor seni ama ben anlıyorum. İnsan bazen ölmek istiyor, kendine kıymak, bileklerini kesmek, kendisini balkondan aşağı bırakmak... İsmet Özel'in dediği gibi "İntihar geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır." Bu başarısız intihar girişiminde bu sözün anlamını çok net hissediyorum. İntihar girişimin başarılı olsa, yani ölsen neler olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Kafamın içinde bir sürü intihar senaryosu yazıyorum. Bir gün okulda bilgisayar odasına gitmem gerekiyor. Normalde kilitli durduğu için anahtarı alıyorum. Alırken bir hocam "Bak sana güveniyorum, işin bitti mi getir." diyor. O sıra aklıma sen geliyorsun. Şimdi burada benim yerime sen olsan, kapıyı açıp içeri girince geri kilitleyip bileklerini kessen kimsenin haberi olmayacak. "Şebnem'in okulunda onu uzun zaman bulamayacakları bir yer yok muydu acaba?" diye düşünüyorum. Eğer o gece hiçbir şey hissetmeden bileklerini kesmeseydin çok daha mantıklı bir intihar planı yazardın, eminim. Eğer sizin okulda da böyle bir yer olsaydı, zil çalsaydı, derse girselerdi, seni bulamasalardı, bulduklarında çok geç olsaydı, okulda büyük bir kaos yaşansaydı ve işte en önemlisi ölümün bile onlara dert olsaydı... Ölmeni değil, ölümünün birilerine dert olmasını istiyorum Şebnem. Eminim sen de isterdin. Kitabın 336. sayfasında bu intihar girişiminden sonra neden okuldan atılmadığını düşünürken "Bu bunaklar sürüsü öğrencilerin ipini çekmeye bayılır. El koydukları hadiseyi ibret-i alem haline getirmek, kopardıkları genç kız kellelerini çomağa takıp gezdirmek en sevdikleri şeydir." diyorsun. Keşke yolun iyi bir öğretmenle kesişseydi Şebnem. Ben çok iyi öğretmenler tanıdım. Sanırım bu konuda şanslıyım. 133. sayfada "Ben unutabilen biri değilim. Beynim unutamadıklarımla, unutamadığım şeylerin ayrıntılarıyla dolu. Beynim çatlatacak kadar dolu." diyorsun. Birçok insan unutuyor, unutamasa bile unutmuş gibi yapıyor. Hatta unutmayı bırak hiç görmemiş gibi yapıyor bazı insanlar. En başta eşin Osman. Uluç Müdür'ün seninle ilgili planını anlasa da sesini ufacık bile çıkarmadı Osman. Sustu, hep sustu. Oysa günlüklerinde seni ne çok sevdiğini, hiç kimseyi senin gibi sevmediğini anlatıyor. Herkes senin kadar cesur olamıyor Şebnem. Bu durumu 344. sayfada "Olmamış gibi yapabilenlerin dünyası bu, benim değil. Ben yapamıyorum. Ben sosyal bukalemun olamıyorum." diyerek çok güzel anlatıyorsun. 139. sayfada Ali "Sonra işte yaşlandım." dediğinde bu cümle herkes tarafından kurulabilecek bir cümle olmasına rağmen bu cümlenin Gülten Akın'ın bir dizesi olduğunu hemencecik anlıyorsun. Okulu hiçbir zaman önemsememiş, üniversiteye gitmemiş biri olarak sürekli şiirlerden, kitaplardan, filmlerden bahsediyorsun. Potansiyelini heba ettiğinin farkındasın, bunu kendi isteğinle yaptın. Yıllar sonra Gün ve Kubilay'la bir üniversiteye gittiğinde utanıyor, üniversite okumadığın için pişmanlık duyuyorsun. Hayattan intikam almak için kendine yazık etmekten hiç çekinmiyorsun ama bir noktada pişmanlık hissine kapılıyorsun. Ama anlıyorum seni. Başka türlüsü olmazdı. Tüm yaşadıklarına, hissettiklerine rağmen çok güzel bir hayat kursaydın insanlara nasıl bir halde olduğunu anlatamazdın. Güzel bir yere gelince "Çarmıhımı omzumdan kendim indirdim." demenin hiçbir anlamı olmuyor. O çarmıha gün geçtikçe daha da sarılınca anlıyorlar ölmekte olduğunu. Peki bunu umursuyorlar mı? Elbette hayır. Orası ayrı. 66. sayfada "Osman'ın hayatının sadece aşağıya inen bir merdiven olduğunu henüz bilmiyordum. Benim hayatım da aşağıya inen bir merdivendi. Bodrumu çoktan geçmiştim, arzın merkezine seyahat ediyordum." diyorsun. Hayatımın aşağı doğru inen bir merdiven olduğunu fark ettiğim zamanlarda okudum seni. Oysa uzun zamandır doğru dürüst okuyamıyorum Şebnem. Önceden okuduğum her kitapla ilgili yazılar yazardım ama artık onu da yapamıyorum. Yeşil Peri Gecesi ile ilgili de yazamadım. Birçok konuda ileri gitmeye çalıştıkça arzın merkezine doğru yol alıyorum tıpkı senin gibi. Aslında herkes gibi sevilmek, görülmek istedin ama her seferinde hem arzunun hem nefretin nesnesi oldun. Tüm bunları yaşamış biri olarak 393. sayfada "Kurbandım madem, kesilirken biraz sorun çıkarmak istemiştim, bu diyardan topuklayışım tantanalı olsun." diyorsun. Hayatının tehlikeye gireceğini bile bile Uluç Müdür'le olan videonu medyaya yayman bu yüzdendi. Gencecik bir kızken Uluç Müdür'le olan olaylara dek yalanı bırakmayacak o fotoğraflarının çekilmesi için Gün ve Kubilay'ın yanına gittiğinde fotoğrafları çekmemekte diretmişlerdi, yanmanı istememişlerdi ama fotoğrafları orada çektirmesen bir başkasına çektireceğini anladıklarında kabul etmişlerdi. Kendi kendini yakmakta kararlıydın. Bunu gören Gün, daha da yanma diye isteğini kabul etmişti. Kapak Kızı'nda Selda, Ersin'le beraber senin hakkında konuşurken "İyi aile çocuğu olunca, yanmadan öğreniyorsunuz ateşten uzak durmayı. Ama hiç değilse bir kere yanmak lazım." demişti. Sen ateşten uzak durmak gerektiğini her geçen gün biraz daha yana yana öğrenmeye çalıştın ama küldün oldun. Sen gittikten sonra Osman'ın kardeşi Teoman, abisinin yüzüne bile bakmadı. Seni zorla Uluç Müdür'e götüren kendisi değilmiş gibi sürekli seni suçladı. Osman bir süre başka bir kadınla beraber yaşadı. Bir gün çalıştığı gece kulübünden çıktığında kamyonetin altında kaldı, beyni patladı. Uluç Müdür'ün hayatı kaydı. Ama bunları merak ettiğini sanmıyorum. Niye anlatıyorsam... Ne çok konuştum. Nasılsın, gerçekten nasılsın? Neredesin? Ali'yle birlikte misin? Orada mutlu musun? Neler oluyor hepsini yaz. Anlat, dinliyorum, ben seni anlıyorum.
Yeşil Peri Gecesi
Yeşil Peri GecesiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20207,2bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
113 görüntüleme
Elif okurunun profil resmi
Şebnem... Kendini parçalasan da kimse anlamıyor dimi? İnsanlar metronun önüne kendini atıyor. Birileri çıkıp toplu alanda intihar edilmesinden rahatsızlık duyuyor. Kimse hiçbir şeyi anlamıyor, dimi Şebnem?
Elif okurunun profil resmi
Geçen yıl bir sürü iyi, kabul edilebilir ve vasatın altında metin örneği gördükten sonra bu metnin yanlışlarını görebiliyorum ama olsun, yine de hislerimi yansıttığını düşündüğüm için burada kalmasını istiyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.