burada böyle bir iletiyi ilk defa paylaşıyorum. burası benim sadece okumalarıma hasredilmiş; alıntı ve değerlendirmelerimi paylaştığım haricen paylaşım yapmadığım ağım. ihtiyaç halinde aramamak için, notlarımı kullanmak adına ve yazdıklarımın çöp olmaması gerekçesiyle ve kıyıda köşede kaybolmaması adına modern not defteri diyebileceğim yerim. ilk defa burada bir şiiri ileti halinde alıntısız paylaşma mecburiyetindeyim, çünkü dijital ortamda erişim sağladım, basılı halini bilmiyorum. şiir inanılmaz güzel ve övgüyü hak ediyor. izdihamdan tanıyıp o zamandan beri takip ettiğim, güven adıgüzel ağabey'den geliyor: acının göğe yükselişi.
bin kederli örs, dünya dönüyor, şairler uykusuz
nehirler boyunca ağlamanın hakikate ermesidir
sıradaki savaşın süngüsü gibi cephe gerisinde
aşk unutulacaktı, kışkırttılar çölü bir geceyarısı
-bazı yollar ve bazı kaplanlar tarif edilemez hâlâ-
uçsuz bozkırlarda çıldırmanın düşünde yazgım
ve barbar bıyıklarıma er kişi niyetine astığım dünya!
şimdi belalı ulakların yolu durmadan sana doğru
yehuda dağlarında eski bir şehre benzetirken yüzünü
uykun nar, meryem’den ödünç soluğun, nefesin
en çok benden haberin yok, tanıdığın tek pusu
içimde büyüyen tenhanın gökyüzüne inanması
adına yenilmek dersin, kan kalesinde mukim ya da
yüzünü benzetiyorum sessizliklere, ey unuttum çiçeği
hançer sesi yalnızca, başka bir şarkıya kadar
kalbimde donan hıncıma rastgele baltalar!
II
en çok yağmurun sesine ve eve dönmeye hazırdır insan
matadorun gözlerindeki o ölümsüz boğayı düşün şimdi
bir kuzgunun bakışlarına saklanmış kuzunun cesedi
geceyi omuzlayan kum zambağının kokusudur bildim
günahsız değildim, ilk taşı ben attım kendi en uzağıma!
geldiler o halde, gelip nakkaşın gözüne sır perdesi çektiler
acıyan gözlerimle dünyaya son kez bakar gibi gönendim
atları kalbime sürdüm, nar kabuğu yaktım yıldızsız geceye
nasıl denirse iyiyimler, niyelere mecalsiz alnımın tetiği
taarruz sandığın o kara umur, acının göğe yükselişi!
III
ihtimaller ve güller, yurdum unutmaktır artık
göğsüm yine telaşlı, hızır geldiysen ellerimi tut
ellerimi bıraktıkları yerden, gel bu ellerimi unut
sadıklardan hiç değilim, görklü yalnızlardan belki
çölün ortasına düştükçe acı soğukların kahrı
olsun dediğim yerlerde bir mevsimin en mümkünsüz hatrı
sahra’da rüzgarlarla baş başa, uğultulu ve uykulu
dedim kumlara karışan nedir, aklıma dolaşan sanrı
muradın kanadıkça çiçeklenir, insan bunu bilemez
kalbinde nedametlerden yapılmış o kusurlu ağrı
bir bilmecenin içinde, belki de vadedilmiş zamanın
yaşamayı öğrenmek mi, alışmak mı yoksa kurdun günü’ne?
bin kederli örs, dünya dönüyor, şairler uykusuz
gözlerimde zamansız bir uçurum büyüyor gördüm
kırk kere söylesem de bahçemde yine bülbülün kanı
en modern ayinden kumların sesine doğru yaşamaklar
kevser ırmağı, tuba gölgesi, irem şehri değil
sonsuzluğun zaptıdır şimdi ve acının göğe yükselişi!
IV
kırk
etti
misafirliğim.
kırklandım
ve kendime vardım.
yogken.com/acinin-goge-yuk...
·
119 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.