Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

muhammedd

Sabitlenmiş gönderi
KIRMIZI KART
vebalı değilse de cüzzamlı bir çağa ayak bastık, doğrudur bu doğrudur lafını da hiç sevmem kendi kendini şahit yazdıramıyor insan yalancılar ülkesinin tüm sakinleri yalan söyler bunu bir filmden arakladım inanın çocuklar ben robin hood olsam kendimi yağmalardım kürsü dokunulmazlığına hayır hakeme kırmızı kart tutsaklıkla atbaşı giden
zümrüt karabudakKitabı okudu
Reklam
The New Yorker, Wilkomirski'nin sahtekârlığını ortaya çıkardığını şu başlıkla duyuruyordu: “Holokost'u Çalmak." Wilkomirski, daha dün Yahudi olmayan şeytanlarla ilgili hikâyeler anlatırken bugün kendisi de Yahudi olmayan bir şeytan olmakla suçlanıyor. Her zaman Yahudi olmayanların suçudur. Doğru, Wilkomirski Holokost geçmişini uydurmuştur fakat daha büyük bir gerçek ise Holokost endüstrisinin, ideolojik amaçlarla tarihin yanlış aktarılması sahtekârlığı üzerine kurulduğudur. Wilkomirski'nin uydurmasını ilk alkışlayanlar da bunlardır. O, keşfedilemeyi bekleyen bir Holokost "gazisidir."
Başka bir unsur daha var. Holokost'un benzersizliği iddiası aslında Yahudiliğin benzersiz olduğu iddiasıdır. Yahudilerin çile çekmiş olması değil, çileyi çekenin Yahudiler olması Holokost'u benzersiz kılmaktadır. Ya da: Holokost özeldir, çünkü Yahudiler özeldir. Bu nedenle Yahudi Ilahiyat Fakültesi dekani Ismar Schorsch, Holokost'un benzersizliği iddiasını “seçilmişliğin tatsız bir dünyevi versiyonu" olarak görüp alaya almaktadır. Elie Wiesel'in de Yahudilerin benzersizliğini, Holokost'un benzersizliği kadar ateşli bir şekil de savunduğunu eklemeliyiz. "Bizim her şeyimiz farklıdır." Yahudiler, "ontolojik olarak" olağanüstüdürler." Yahudi olmayanların, Yahudilere karşı duydukları sonu gelmez nefretin doruğa çıktığı Holokost, sadece Yahudilerin çektikleri çileleri benzersiz kılmamış aynı zamanda Yahudilerin benzersizliğini de tasdik etmiştir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Holokost'un benzersizliği iddiaları entelektüel açıdan kısır, ahlaki açıdan ise utanılacak şeyler olmasına rağmen hâlâ devam etmektedir. Peki, neden? Öncelikle, benzersiz çileler çekmek, benzersiz bir güç vermektedir. Jacob Neusner'e göre, Holokost'un benzersiz vahşeti, sadece Yahudileri diğerlerinden ayırmakla kalmamış aynı zamanda Yahudilere "diğerlerinin üzerinde hak sahibi olma” şansını vermiştir. Edward Alexander'a göre ise, Holokost'un benzersizliği "ahlaki bir sermayedir”; Yahudiler bu "değerli mülk" üzerinde "egemenlik iddiasında bulunmalıdırlar.” Aslında, Holokost'un benzersizliği (bu “diğerleri üzerinde hak sahibi olma”, bu “ahlaki sermaye") İsrail'e verilen bir armağan işlevi görmektedir. Tarihçi Peter Baldwin şöyle diyor: "Yahudilerin çektiği çilelerin benzersiz olması, İsrail'in diğer uluslar üzerinde kurduğu ahlaki ve duygusal baskıya tuz biber ekiyor." Bu nedenle, Nathan Glazer'a göre Holokost, "Yahudiler, kendilerine has farklılıkları sayesinde, kendilerini özellikle tehdit altında görmekte ve hayatta kalmak için her şeyi yapmayı bir hak olarak değerlendirmektedirler.
Saygın İsrailli yazar Boas Evron, "Holokost bilincinin" aslında "resmi ve propaganda amaçlı bir doktrinleştirme, bir dizi sloganı ve yanlış bir dünya görüşünü yansıttığını, gerçek hedefin geçmişin tam olarak anlaşılması değil, bugünün manipüle edilmesi olduğunu söylüyor. Kendi başına, Nazi holokostu hiçbir politik amaca hizmet etmez. İsrail politikalarına destek olabileceği gibi muhalefet etmeye de kolaylıkla kayabilir. İdeolojik bir prizmadan yansıyan "Nazi zulmünün anısı" (Evron'un sözleriyle), "İsrailli liderler ve dışarıdaki Yahudilerin ellerinde güçlü bir araca dönüşmektedir." Nazi holokostu, artık "Holokost" olmuştur. Holokost'un çerçevesini iki dogma-ayakta tutar: (1) Holokost, kayıtsız şartsız benzeri olmayan tarihsel bir olayı simgelemektedir; (2) Holokost, Yahudi olmayanların Yahudilere karşı duydukları mantıksız ve sonu gelmeyen nefretin doruk noktasını simgeler. Bu dogmalardan hiçbiri, 1967 Haziran Savaşı'ndan önce kamusal söylemlerde yer almıyordu ve Holokost edebiyatının merkezinde olmasına rağmen, Nazi holokostuyla ilgili gerçek akademik çalışmalarda hiçbir anlam ifade etmiyorlardı. Diğer yandan, bu dogmalar Yahudilik ve siyonizm için önemli yapıtaşlarıydılar.
Reklam
Sultanın Arap tebaası içerisinde bağımsızlığı hedefleyen az bir kesim varken, ister sultanın Arap eyaletlerinde, isterse Kahire'de İngiliz "koruması" altında olsun, Arapça konuşan entelektüellerin çoğu gururlu bir şekilde kültürel miraslarının farkındaydı. Bu genellemeye bir istisna kökenlerini 7. yüzyıldaki Arap fatihlerin öncesine dayandıran bir Lübnan milli kimliği oluşturmak isteyen bazı Marunî entelektüeller tarafından ortaya konuldu. Ancak onlar azınlığın içinde farklı bir azınlık gruptular ve Butrus el-Bustani (ö. 1883) gibi Beyrut'taki diğer Hıristiyan entelektüeller mezhepsel sınırların ötesinde bir Arap kültürel birliği kavramını benimsedi, Müslüman entelektüeller için Arap geçmişiyle duyulan gurur Osmanlı idaresinin ilk üç yüzyılı boyunca hâkim bir motifti. Sadece bu gurur imparatorluğun son yüzyılında yoğunlaştı.
Sayfa 220Kitabı okudu
Arap milliyetçiliği etnik çizgiler üzerinden imparatorluğun parçalanmasına sebebiyet vereceğinden, Osmanlı sultanı ve Arap tebaası arasında devam eden ilişkiyi İslami modernlik söyleminden daha fazla bozma potansiyeline sahipti. Arap milliyetçiliği çalışan akademisyenler, ideolojinin tam olarak ne zaman yaygın popüler bir fenomen olarak ortaya çıktığıyla ilgili tartıştılar ve 20. yüzyılın başında bazıları, Arap milliyetçiliğinin Abdülhamid döneminin sonunda zaten açıkça ifade edildiğini ileri sürdüler. 20. yüzyılın sonraki dönemlerinde yazan tarihçiler ise siyasi Arapçılığın yükselişinin köklerini Jön Türkler dönemine, hatta daha da ileriye ittiler. Yeni ortak görüş imparatorluktan ayrılıp bağımsızlığını elde etmeyi hedefleyen Arap hareketinin nispeten geç ortaya çıktığı ve büyük oranda hamilik için devlet tarafından ihmal edildiğini hisseden yeni orta sınıf tarafından desteklendiği yönünde. Buna rağmen, büyük oranda eski ayan ailelerinden gelen ve askerlikte hizmet vererek veya toprak elde ederek devletten yararlanan bu bireyler kendileri için mümkün olan son noktaya kadar Osmanlılara sadık kaldılar.
Sayfa 219Kitabı okudu
Abduh öğrencisini yüzüstü bıraktı ve Emin 1901 yılında el- Mar'a el-Cedide (Yeni Kadın) adında ikinci bir kitap yayımladı. Bu gözden geçirilmiş eserde kadın haklarıyla ilgili argümanları İslami emsallerinden çok, büyük oranda Avrupalı sosyal teorisyenlere dayanıyordu. Eserinin gözden geçirilmiş versiyonunda, Emin Müslüman toplumunda kadınların eşit statüde olmama suçunu İslam'ın Müslüman erkekler tarafından sosyal inşası yerine bir inanç sistemi olarak İslam'a kaydırdı. 16 Kasım Emin'in eseriyle ilgili tartışma, modernliğin açıkça ifade edilen vizyonuna doğru gelişmeyi engelleyenin İslam mı yoksa sadece sorunun bilgisiz Müslümanlardan mı kaynaklandığı sorusu üzerinden toplumlarını modernleştirmek isteyen Müslüman entelektüeller arasında giderek büyüyen bir uçurum olduğunu gösterdi. Kısaca, Emin'in ilk kitabındaki analizine mi yoksa ikinci kitabındakine mi katılıyorlardı? Bu günümüze değin yankıları süregelen bir tartışmadır.
Sayfa 218Kitabı okudu
Giderek artan sayıda Müslüman entelektüel gelenek adı altında onlara intikal eden birçok uygulama ve düşünce biçimlerinin kısır ve değişmez hale geldiği ve hem sosyal hem de bilimsel ilerleme yolunda bir engel teşkil ettiğine dair inancın hem içinden hem de dışından gelen eleştirilere katılıyordu. İslam'ı tümüyle reddetmek ve Batı'yı
Sayfa 216Kitabı okudu
20. yüzyılın başında Arap orta sınıfı çeşit çeşit siyasi ve sosyal ideolojinin yayılması için bir hedef kitle oluşturdu. Ortadoğu'da modernliğin tanımlayıcı özelliklerinden biri yeni orta sınıfı oluşturanlara kendi siyasi kimliklerini keşfetme ve tekrar hayal etme imkânı tanımasıydı. Seçeneklerin başında Osmanlıcılık ve İslami modernizm geliyordu. Bölge nüfusunun çoğunluğu Müslüman olduğundan her ikisi de birincil siyasi ve sosyal kimlikte önemli bir yeniden şekillendirmeyi gerektirmiyordu. İki ideoloji de birbirini dışlamıyordu ve tek bir kişi apaçık bir çelişki olmaksızın her ikisini de benimseyebilirdi. İki ideoloji de modernizmi geleneğin rahatlığına tercih etti. Ayrıca hiçbiri siyasi düzene özellikle bir tehdit oluşturmadığı gibi, bu meseleleri araştıran yazarların her yerde bulunan hükümet sansürünün gazabına uğramaları daha radikal alternatifleri destekleyenlere göre daha azdı.
Sayfa 215Kitabı okudu
Reklam
Kıyafet modasının dönüşümü Müslüman evlerinde dini azınlıklarınkinden daha yavaş bir şekilde gecikti ancak 19. yüzyılın sonunda, üst ve orta ekonomik sınıftaki birçok Müslüman erkek yerel terziler onları üretse bile ilhamını Avrupa'dan alan son dönem modaları takip ettiler. Bir zamanlar kıyafet giyenin dini kimliğini işaret ederken, giyim sınıf farklarının semiyotiği oldu. Fakir şehir sakinleri ve tüm dini cemaatlerin köylüleri babalarının ve büyükbabalarının giyindiği tarzda giyinmeye devam ettiler; burjuvazinin erkek üyeleri ise, Paris ve Londra'daki emsalleri gibi giyindiler, ancak yine de fes takıyorlardı. Toplumun geleneksel doğası nedeniyle, Müslüman burjuva kadınları, en azından evlerinin dışında, Batı tarzında giyinme konusunda daha az aceleciydiler. Her ne kadar tüm yüz mü peçeyle örtülmeli (nikab) veya daha az sınırlandırıcı bir tarz (hicab) mı benimsenmeli üzerine bir tartışma olmasına rağmen, kadınların hepsi kamusal alanda peçeliydi. Bu tartışma günümüze dek devam etti.
Sayfa 214Kitabı okudu
O zamanlar, Avrupa ve Ortadoğu arasında "medeniyetler çatışması"nın kaçınılmazlığının hiç bahsi geçmiyordu. Bu durum bazıları için 1920'de emperyal güçler tarafından imparatorluğa dayatılan savaş sonrası antlaşmayla doğan hayal kırıklığı sonucu ortaya çıkacaktı. Ancak imparatorluğun zayıfladığı yıllarda, birçok tartışma Avrupa'nın tanımladığı modernitenin Ortadoğu toplumlarına nasıl tanıtılacağına yoğunlaşmıştı. İster Avrupa ister Ortadoğu bağlamında olsun, modernite tanımlanması zor bir kavramdır. Modern olmak istatistiksel veriyle ölçülebilir mi? Eğer öyleyse, hangi veriler önemlidir? Ya da modernite sadece bir ruh hali midir? 20. yüzyılın bitiminde, Arap yazarların "modern" düşünceyi ifade etmek için seçtikleri iki kelime hadis ve asri idi. Her iki terim de, şu anda, "şimdi"de olan anlamını taşıyorlar ve bu nedenle de yazarların bu terimlerle tam olarak ne ifade ettiklerini anlamamıza ciddi anlamda katkıda bulunmuyorlar. Modernitenin Ortadoğu'daki savunucuları onu geçmişle bir kopma olarak anladılar. Öte yandan, geçmişin hangi kısmı gözden çıkartılabileceği ve geçirgen modernliğin devamlılığı- na uyması için nelerin güncellendiği gibi meseleler yazılı medyada süregelen tartışma konularıydı. Tüm miras alınmış gelenekleri atılması gereken safralar olarak gören birkaç radikal de vardı ama çoğu böyle değildi. Bilakis, entelektüellerin çoğu geleneğin ahlakının geleceğin bilimsellik kisvesine bürüneceği bir uzlaşmayı amaçladılar. Modern çağ hakkında, yazılanların çoğunun amaçladığı şey, büyük bir sosyal veya siyasi devrimdense, Arap toplumunun dönüşümüydü.
Sayfa 212Kitabı okudu
Osmanlı Arap eyaletlerine ait şehirlerde burjuvazinin şekillenmesi, üyeleri siyasi statükoyu ebeveynlerinden daha fazla sorgulamaya meyyal olduğu için, sultanla tebaası arasındaki ilişkiye yeni bir boyut ekledi. Okuryazar bir orta sınıfın varlığı yaklaşık iki yüzyıldır ayanın elinde tuttuğu otoritenin karşısına muhtemel muhaliflerin çıkabileceğini
Sayfa 211Kitabı okudu
168 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Holokost'u ancak İsrail'in gücü zirveye çıktığında hatırlayan örgütlü Yahudilik gibi, İsrail de Holokost'u ancak Amerikan Yahudilerinin gücü zirveye çıktığında hatırladı. Numara şuydu: Orada ve burada, Yahudiler "ikinci Holokost”la karşı karşıyaydılar. Böylece Amerikan Yahudi elitleri, alçakça kabadayılık taslarken kahramanca pozlar verebilirlerdi.
Bu ideolojik saldırıda, Holokost önemli bir rol oynuyor. Açıkça görülüyor ki, tarihteki bir zulmü çağrıştırmak, günümüzde yapılacak bir eleştiriyi saptırmak için kullanılıyor. Yahudiler, pozitif ayrımcılık programlarına karşı çıkmak için, kendilerinin de geçmişte çok çektiği "kota sistemi"ni bile bir bahane olarak kullanabiliyorlar. Bunun da ötesinde, Holokost çerçevesi antisemitizmi, Yahudi olmayanların Yahudilerden mantıksız bir şekilde nefret etmeleriyle sınırlıyordu. Bu da, Yahudilere karşı duyulan düşmanlığın, gerçekten çıkar çatışmalarından kaynaklandığı olasılığının önüne geçiyordu. (Bu konuya devam edeceğiz.) Bu durumda hemen Holokost'a sığınmak, Yahudilere yapılan her eleştiriyi gayrimeşru kılmak için başvurulan bir taktik oluyordu: Bu eleştiriler sadece patolojik bir nefretten kaynaklanabilirdi.
2.026 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.