Profil
Bir çağdan bakarak bir başka çağı anlayabilmek için;
geçen zamanla birlikte hem hayat koşullarının hem de insanların zihniyetinin -hatta belki doğrudan insan tabiatının- derinden değiştiğini kabul etmek ve bugünün değerlerini bir yana bırakıp daha önceki bir çağı içeriden görebilmek için çaba göstermek gerekmektedir.
Antik Çağ'da yaygın olan döngüsel tarih anlayışı Rönesans'ta canlandı: Uygarlığın, büyüme, olgunlaşma ve çürümeden oluşmuş bir yaşam döngüsü olduğu kabul edildi.
Reklam
Gözlemlerim: Bizim Arıburnu tarafındaki sahilde iki geminin biri yan yatmış diğeri kıç tarafı bacalara kadar batmış idi. Bu kıç tarafı batmış olan bir kruvazör idi. Diğeri nakliye olsa gerek. İhtimal ki bundan kimsenin bilgisi yoktu. Bu sayede bunu öğrendik. Düşmanın ihtiyatlarını göremedik. Belki epeyce ihtiyat kuvveti vardı. Fakat her halde bizim kadar kuvvete sahip olmadığı anlaşılıyordu. Para ile toplanmış asker olduğundan disiplini neredeyse yok. Yalnız daha küçük iken nişan talimleri ile meşgul olmaları dolayısıyla bazıları güzel tüfek kullanıyordu. Bunlar değişik milletlerden. Hatta İzmir Rumları bile var. Fakat çoğunluğu Avustralyalı imiş. Esasen yakalarında o işaret mevcut pek çok genç çocuklar var. Bilhassa deneyimli olduklarını anladığımız asker. Bunlar nispeten de korkak. Bunlar toplanırken ilk seferde elli lira verilmiş ve aylık 6-7 lira maaşla adeta satın alınmıştır. Bu bir esirin üstünde çıkan mektuptan anlaşıldı. Manevi kuvvet hemen yok gibi. Kıyafete gelince bizden hiç de farkları yok. Hele bazıları pek kopuk. Bu iş esnasında üç çeşit asker gördük biri piyade, diğeri gönüllü, diğerleri ise bahriyeli idi. Ekserisi Türkçe biliyordu. Hatta subaylarından birisi de hemen mükemmel denecek derecede Türkçesi vardı.
Sayfa 28 - 24 Mayıs 1915Kitabı okuyor
Çanakkale Zaferi
Gelibolu bambaşka bir hattır… Millet olmanın harcı orada karılmış. Aslında orada modern Türk devletinin ve idealinin temelini atıyoruz. Bunu bilmek hem entelektüel bilgi hem de malumat gereğidir; her gencin bilmesi gereken tarihî olaylar bütünüdür.
Çanakkale Zaferi
Gelibolu bambaşka bir hattır… Millet olmanın harcı orada karılmış. Aslında orada modern Türk devletinin ve idealinin temelini atıyoruz. Bunu bilmek hem entelektüel bilgi hem de malumat gereğidir; her gencin bilmesi gereken tarihî olaylar bütünüdür.
Sayfa 56 - Kronik KitapKitabı okuyor
Asli Türk inancında puta tapıcılık olmadığı için, putları muhafaza ve tâzim maksadı ile yapılan (tapınaklar) inşa âdeti de yoktu. Eski Türklerin Gök-Tanrı'ya ibadet usûlleri hakkında da açık bilgi bulunmamaktadır.
Sayfa 67 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Gök-Tanrı dininin Türklere mahsus bir inanç olduğu Tanrı kelimesinden de anlaşılıyor. Bu tâbir, Başkırtça hariç, belirli fonetik farklarla, bütün Türk lehçelerinde mevcut olduğu gibi, birçok Asyalı kavimlerin dillerine de girerek ortak bir kültür terimi hâlini almıştır. Türkçenin aslî sözlerinden biri olan Tanrı kelimesi, en sarih şekli, ile,
Sayfa 65 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Dinî inançlarda «ulûhiyet» konusundaki araştırmaları ile tanınan W. Schmidt, Türklerin daha Asya Hunları çağında tek tanrılık'a doğru gelişmiş yüksek bir dine sahip oldukları kanaatine varmıştır. Ona göre, Gök-Tanrı yalnız kendisine itaat edilmesi gereken, koruyucu bir kudret olduğu halde, diğer kutsal varlıklar (güneş, ay, yıldızlar, atalar
Sayfa 62 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Bozkır Türk dininde, gökyüzü belirtileri (güneş, ay, yıldızlar) değil, yekpare gök'ün sembolleştirdiği tek «Tanrı» inancı temel teşkil etmektedir. Bu suretledir ki, «Gök-Tanrı» dini Türklere mahsus bir inanç sistemi olarak ortaya çıkmaktadır.
Sayfa 62 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Türklerin tek Tanrıcılığı,
Eski Türk'ün kafasında, mekânı göklerde olan, cisim (madde) hâline sokulamayan bir tek tanrı inancı mevcut bulunuyordu. 790'larda Tiflisli St. Abo, Hazar Türklerinin «bir yaratıcı Tanrı» tanıdıklarını söylemiş, Hazar hâkanı 862 yılında Bizanstan gelen St. Kyrill ile görüşürken Hristiyanlarca tanrının «üçlü kişiliği»ne (Trinity) inanıldığı hâlde, kendilerinin tek Tanrı'ya iman ettiklerini bildirmişti. İbn Fadlan (10. yüzyıl) şöyle diyordu: «Oğuzlardan biri, haksızlığa uğrar veya başına hoşlanmadığı bir iş gelirse, başını göğe kaldırır ve: «Bir Tanrı» der, bu, «Bi'llâh vâhid» (Allah bir) demektir.» «Yine Oğuzlardan biri bana: Sizin rabbinizin kadını var mı? diye sordu. Hemen tövbe ve istiğfar ettim. O da benim gibi yaptı, tövbe ve istiğfar etti». 13. yüzyıl Uygurlarına âit diğer bir müşahede de bu yönden dikkat çekicidir. Rubruquis, bir budist tapınağında bir Uygur ile konuşuyor : Tanrıya inanıp inanmadıklarını sordum. Cevap verdi: «Bir Tanrıya inanırız.» Devam ettim : «Tanrı bir ruh mudur, yoksa cisim midir?» Cevap : «Tanrının ruh olduğuna inanırız». Sual : «Hiç insan biçimine girdiğini tasavvur eder misiniz?» Cevap : «Asla!»
Sayfa 59 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Gök-Tanrı îtikadının esaslarını Orhun kitabelerinden az çok tespit etmek mümkün olmaktadır. Kitabelerde çok yerde zikredilen «Tengri» bazan «Türk Tengrisi» şeklindeki adı ile, daha o zaman, «milli» bir tanrı olarak görünür. Gök-Türklerin Çinden ayrılarak müstakil bir devlet kurmaları (680-682 yılları hâdiseleri) O'nun isteği ile vuk'u bulmuştur. Hakan, Türklere «Tanrı» tarafından verilmiştir, fakat topluluk, hakanı terk ettiği için, «Tanrı» tarafından perişanlığa sürüklenmiştir. Yâni «Tanrı» Türk milletinin hayat ve istiklali ile ilgelenen bir «ulu varlık» durumundadır. Tonyukuk'a da başarıları için gereken «bilgi»yi O ihsan etmiş, Gök-Türk hakanlığının kurucuları olan Bumin ve İstemi'yi, Türk töresini yürütmeleri için, Tanrı tahta çıkarmış, «Türk budunu yok olmasın… hür ve müstakil olsun» diye İlteriş Hakan ile hanımı İl-Bilge Hatun'u o yükseltmiştir. Savaşlarda o'nun iradesi ile zafere ulaşılır. «Tanrı» Türk'ün hayatına vasıtasız olarak müdahale eder, emreder. İradesine boyun eğmeyeni cezalandıran «Tanrı», bağışladığı kut (iktidar) ve ülüğ (kısmet)ü iâyık olmayanlardan geri alır. Şafak söktüren (Tan üntürü), bitkiyi meydana getiren «Ulu Tanrı»dır, yâni o, hayat verici ve yaratıcıdır. Ölüm de, can veren «Tanrı» nın iradesine bağlıdır.
Sayfa 56 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Eski Türklerde Gök-Tanrı dini hakimdi. Gök-Tanrı bozkır kavimleri inancında tek yaratıcı olarak görünmekte ve din sisteminin merkezinde yer almış bulunmaktadır. Hunlar, Tabgaçlar, Gök-Türkler ve Uygurlar gibi târihî Türk topluluklarında, kurbanlar sunulan kutsal varlıkların başında ve hepsinin üstünde geliyordu.
Sayfa 55 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Eski Türkler insan kurban ediyor muydu?
Eski Türklerde de insan kurbanı olduğunu zannettirecek bazı işaretlere rastlanmaktadır. Meselâ, Asya Hun topluluğunda «ölüyü takip etme» (yakınlarının ölü ile birlikte gömülmesi), Gök-Türklerin «Deniz tanrıçası ile münasebette bulunan dedeleriden birinin avda bir geyik öldürmesi üzerine onun kabilesi mensuplarının, geyik öldürmelerinden dolayı, o
Sayfa 51 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Yaklaşırken uzaklaşırmış gibi yap, uzaklaşırken yaklaşırmış gibi Düşmanı tuzağa çekmek için yemle, kargaşa çıkart ve saldır. Düşmanın yoğunlaştığında ona karşı hazırlan, güçlü olduğu yerde ondan kaçın. Generallerini kızdır ve aklını karıştır. Güçsüzmüş gibi davran ve kibrine oyna. Onu baskı altında tut ve yıprat.dan kaçın. Generallerini kızdır ve aklını karıştır. Güçsüzmüş gibi davran ve kibrine oyna. Onu baskı altında tut ve yıprat. Hazırlıksısken, seni beklemediği anda saldır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.