«Senin için her gün dua ediyorum Çen. Söyle, yitirdiğin inancın yerine ne koydun?»
Ona derin bir sevecenlikle bakıyordu ama, bir baba
sevecenliği değildi bu, kendini ona adamış gibi bir hali vardı. Çen bocalıyordu.
«Mutlulukla bir alıp vereceği olan insanlardan değilim ben.»
«Yalnız mutluluk yoktur ki Çen. Bazen huzur, bazen
de sevgi vardır.»
«Hayır benim için yok.»
«Herkes için bu.»
Rahip gözlerini kapadı. Çen, bir körün koluna girmiş gibi hissetti kendini.
«Huzur aramıyorum ben. Tam tersini istiyorum.»
Smithson yürümesine devam ederken ona baktı.
«Gururdan sakın...»
«İnancımı bulamadığımı kim söyledi size?»
«Hangi politik inanç dünyanın acısını dile getirir?»
«Acı mı? Dile getirecek yerde azaltmaya çalışırım
ben onu. Sesinizin tonu insancıl duygularla dolu. Acıya
seyirci kalan insancıl duygulardan hoşlanmam ben.»
«Bir başka türlüsü olduğuna emin misin Çen?»
«Anlatması zor. Bir başka türlüsü var. En azından yalnız ondan meydana gelme değil.»
«Hangi politik inanç ölümü yok edebilir?»
Rahibin ses tonunda soru sorar gibi bir hava yoktu.
Hüzün vardı daha çok. Çen, Gisors’la yaptığı konuşmayı anımsadı. Ondan sonra bir daha görmemişti onu. Gisors zekâsını kendi hizmetine vermişti, Tanrının değil.
«