Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İnsan en çok AŞK adıyla yanılır... Biz bir ilişkinin ilk aşamasında yaşanılan yüksek gerilim ve daimi sarhoşluk haline aşk deriz. Oysa o sevdalanmadır! O dönemde kişiler nasıl görülmek ve nasıl davranılmak istiyorlarsa ona göre hareket ederler. Aslında yaşanılan, ilişkiye girdiğimiz kişinin gerçeğini bilerek ona bağlanmaktan ziyade, Ondan bize, bizden ona akan değerli ve önemli olma algısının yarattığı esrik bir kafadır. Her iki kişi de kendilerini ''çok iyi'' hissetme kimyasına aşık olmuşlardır. Bu aşamayı hiç geçemeyen, sürekli yeni ilişkilerle hep bu yüksek halde kalmaya çalışan, uslanmaz çapkınlar vardır... Sevgiye geçmek, kendini açmakla ve diğerinin gerçeğine açılmakla mümkündür. Hayatın önümüze getirdiği ortak deneyimler bizi bu aşamaya taşır. Hayallerin, arzuların ve oyunların ötesinde bir kişinin tüm arazları, sıkıntıları, zorlukları, o kadar da çekici olmayan yanları ile kim olduğunu burada görürüz. Kendimizi de ortaya koymak, hoş bulunup bulunmayacağını düşünmeden bize göre gereğini yapmak durumunda kalırız. Bu aşamada diğer kişiyi olduğu gibi görmek, kendi hayalimize sığmayan taraflarını da kabul edebilmek, anlayış ve şefkat duyabilmek gereği ile sınanırız. Onun bir ihtiyacı, bir zorluğu, bizimkinden farklı bir önceliği varsa, buna duyarlı olabilmek konusunda bu aşamada kendimizle yüzleşiriz. Bu aşamada gerçek mesafe ayarlarını yaparız. Birbirimizin hayatında ne kadar derin ve kalıcı bir varlık göstermeye hazır olduğumuz bu aşamada belirlenir. Diğer kişinin bu konularda gösterdiği duyarlılık, ortak zeminler oluşturmak konusundaki arzusu, bizi biz olmaktan çıkmaya hatta bazen yok olmaya zorlamadan hayatında yer verme becerisi, kendi önceliklerini bizim için esnetme gayreti ve bunu zoraki değil seve isteye yapma enerjisi, bu aşamada belirginleşir. Sevgi birbirine doğru birkaç adım giderken, kendi önceliklerinden bazılarında da bir adım geri atmayı gerektirebilir. Sevmek diğerini senin için var olan biri gibi değil, Varlığıyla senin hayatını daha güzel yapan biri gibi görmek, Onu olduğu haliyle yani olanca komikliği, şapsallığı, bazen hırçınlığı, bazen takıntıları, kendine dolanıp kalması ile sevebilmektir. Sevgi birini bize çok değerli gelen nitelikleri olduğu için değil bazı zorlayıcı ve itici yanlarına RAĞMEN çok sevilebilir bulmaktır. Bunu KARŞILIKLI OLARAK yapamayanlar, yakınlaşmayı ve birlikte akmayı kendini yok etmek gibi algılayan ve kaçıngan davrananlar, ilişkiyi devam ettiremezler. Sevmenize, olduğu gibi görüp kabul etmenize, şefkat duymanıza ve kendinizi uyumlamak için gayret göstermenize rağmen, Diğer kişinin davranış kalıplarının, hayatta kalma stratejilerinin, duygusal açıklığının ve akıcılığının, paylaşma adabının, gerçek bir yakınlık kurma becerisinin ilişkiyi besleyecek düzeyde olmadığını görüyor ve bundan dolayı çok mutsuz oluyorsanız, Kendinizi zor da gelse geri çekmeniz gereken aşama tam da budur! Sevginin iki yönlü akmadığını kendimize itiraf etmek ve sevmemize rağmen uzaklaşmayı becermek, çok acı verir. Ama bunu yapabilmek bizim özsaygımızı korumamızı ve belki de giderek daha acı verici olacak bir deneyimden kendimizi korumamızı sağlar. Bu uzaklaşma diğer kişiye de kendisiyle yüzleşmesi için bir imkan verir. SEVGİ bir kapasitedir. Diğer kişinin sevgi verebilme kapasitesi SİZİNLE İLGİLİ DEĞİLDİR! Biz bunu genellikle böyle algılamaz, hatta durumu tamamen bize verilen değer ile özdeş tutar, kendimizi gözardı edilmiş hisseder, Ve başlangıçta yani ''sevdalanma'' aşamasında almaya alışkın olduğumuz onay ve kucaklanma duygusunu yeniden tadabilmek için kıvranırız. Oysa bir ilişkinin kalıcı olabilmesi için ihtiyaç duyulan şey gerçek sevgi bağının kurulmasıdır. Ve böyle bir bağ kurabilmek, kişinin diğerine verdiği değer ile değil, içindeki SEVGİ POTANSİYELİ ile ilgilidir. Kendini sevmek, kendiyle yakın olmak, kendini açabilmek, gerçek bağlar kurabilmek konusunda güvensiz olan kişi, İlişki derinleştikçe rahatsız ve kaçıngan olmaya, Diğerini fazla beklentili olmakla suçlamaya, Sürekli bahaneler üretmeye başlayacak, İlişkiyi diğerinin daimi fedakarlık gösterdiği ve kendi uzak, uyumsuz, duyarsız tavrına rağmen sevginin ona doğru aktığı sağlıksız bir habitata dönüştürecektir. Verici, kabullenici, uyumlu olarak kendini değerli ve önemli kılmaya ve ne olursa olsun ilişkiyi korumaya çalışan taraf, giderek daha büyük bir boşluk hissetmeye ve bu boşluğu kendi çabaları ile doldurmaya çalışacaktır. Böyle bir ilişki zemini, iki kişinin de gelişmesini zorlaştırır ve illa ki patlak verir. İlişkinin gerçeği ile yüzleşmek ve mesafe almak, iki kişinin de kendileriyle yüzleşmelerini ve belki de kendileriyle ilişkilerinde derine inmelerini sağlayacak bir vesiledir. Ayrılıklar, gerçek sevgi bağlarına açılmak adına bir meydan okumadır. Aşırı alıcı ve aşırı verici uçlarda gezinen kişilikler, çoğunlukla böyle uzaklaşma dönemlerinde kendilerini doğrulama, kendine acıma, kalıplarını katılaştırma yolunu tercih ederler. O zaman bir sonraki ilişkide başka biriyle aynı şeyleri yaşamaya devam ederler! Bazı çiftler, SEVGİYE GEÇİŞ'te iki tarafın da içinde var olabildiği, karşılıklı kabul ve uyumu hissedebildiği bir zemin yakalarlar. Bu uzun ve engebeli bir yolda, iyi ve kötü günde, kendin kadar diğerinini de kollayarak, yanyana yürümeye başlamaktır. Bir süre sonra küçük veya büyük kavgaların bile aradaki gerçek sevgi bağını kopartmaya yetmediği, İki tarafın da bir şekilde birbirine olan sevgisini öne koyarak davrandığı, Uzaklaşmaların bile daha derin anlayışlara ve daha içten yakınlaşmalara vesile olduğu bir ilişki kurulur. İşte gerçek AŞK budur! Bunu yalnız cinsel içerikli bağlarda değil dostlukta da yaşamak mümkündür. AŞK OLSUN Juno Gözlemci
·
1 artı 1'leme
·
135 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.