Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
10/10 puan verdi
Bende Sait Faik'e dair söylenecek söz kalmadı. Günün birinde bu konuya dair daha ciddi bir yazma işine girişecek olursam oturur uzun uzun düşünürüz ama burada tekrar etmeye gerek yok. Yalnız kitaba dair bazı küçük anıları kayıt altına almak amacı ile birkaç cümle kurulabilir. E buyrun o zaman. Ankara'dan İstanbul'a dönecektim. Kızılay'a indiğimde trenin kalkmasına epeyce vakit vardı. Sırtımdaki çanta ağır sayılabileceğinden yürümek istemedim. Güvenpark'ta bir kanepeye oturdum. (Bakın kanepe dedim) Gelen geçeni seyrettim. Kemikli götümün acıyan taraflarını çevire çevire epeyce vakit geçirdim orada. Bir yere oturup çay içilebilirdi, canım istemedi. Yolda okuyacak bir kitabım yoktu. Kalktım, Dost'a yollandım. Bu seferki Ankara gezintimde fazlaca gittim Dost'a. Öyle ki, çalışan sayısı fazla ve dolayısıyla vardiya döngüsü hızlı bir dükkan olmasaydı her gittiğimde kasada aynı masum yüzlü, kibar kızı görecek ve bir sonraki sefer kart okutma işlemini daha yüksek bir kalp atış hızıyla gerçekleştirecektim. Şimdiye kadar hiçbir kitapçıda bu kadar uzun durmamıştım. Öldürmem gereken bir vakit, almam gereken herhangi bir kitap vardı. Kayıtlı listeme göz attım. Kitapları kendi başıma aradım. Bulamadığımı görevlilere sordum. "Bu kitabı alayım" diyerek seçtiğim on kadar kitap oldu. Bir şekilde hepsinden vazgeçtim. Bu kitaplar nelerdi tam olarak hatırlayamayacağm şimdi. Yalnız son adımlarım aklımda. Orhan Pamuk'tan bir kitap almaya karar vermiştim. Bana bahsi açılmıştı daha önce. Yalnız Benim Adım Kırmızı mı yoksa Kırmızı Saçlı Kadın mı emin olamadım. O yüzden tekrar İngiliz Edebiyatı bölümüne yürüyordum ki yolda Sait Faik'le karşılaştım. Paltosunun yakasını kaldırmış, kafasını da hafif içine sokmuş yürüyordu. Keşke! Onun kitaplarını görünce ne alacağım da belli olmuştu. Sonrasında bir saniye tereddüt etmedim. Üzerine hiç düşünmedim. Okumadıklarımdan bir tanesi aldığım gibi çıktım. Her ne kadar her hikayesini çok seviyor, onları ayrı ayrı yerlere koyuyor olsam da hissettirdiği duyguların çeşidi yönünden hikayeler sınıflara ayrılıyor. Bu bir önde arkada olma meselesi değil. Bu sınıflardan bir tanesi içime sığmayan bir heyecan, enerjiye neden oluyor. Bir süredir Sait Faik okumamış olmanın verdiği açlıkla her kitabın ilk öyküsü buna sebep oluyor olabilir mi diye düşündüm. Bahsettiğim durumu destekliyor olsa da asıl sebep olamaz, hayır. Havuz Başı böyle bir öyküydü işte. Saatte 280 km hızla giden trenden aşağı atlayasım geldi. Ve bana sorarsanız indiğim yerde koşarak treni geçecektim. Hızım, göklere çıkan roketlerinkine denk olmalıydı. Bir diğer sınıf da bir yandan ağlatacak gibi ama kocaman kocaman güldürüyor. Hikayedeki olaylarla alakası pek yok bunun. Daha çok Sait Faik'le aramızda. Ankara sokaklarında konuştuğumuz bir konuyu bir gün sonra onun bakış açısından okuyunca ne yapacağımı bilemedim ve bu sefer de Marmaray'daydım. Yolculuk boyunca başka hikayeye geçmeye içim elvermedi. Baştan tekrar tekrar okudum.
Havuz Başı
Havuz BaşıSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20131,846 okunma
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.