Erkek egemenliğini dinle yoğurup, kadın bedenine kasıtlı ve kalıplı yön vermeyi amaç edinen bir yapılanma içerisinde kadın olmak, günlük cephede mücadele etmekle eş değer zorluktadır. Bedeli ise; özgürlüğü iki dudak arasına bırakmakla, izinlerle, cezalarla ve haksız sünnetlerle ödenen bir ölüm orucudur. Yazarın, Katalan Cezaevi’ne yaptığı psikiyatri temelindeki ziyaretleri sırasında adını gardiyanlardan duyduğu Firdevs isimli idam mahkûmu ile görüşmek istemesi, bu kültüre giriş yapmanın önemli adımlarındandır. Cinayetten hüküm giyen idam mahkûmu Firdevs, önce gelen teklifi reddeder ancak sonrasında bir düğümün çözülmesi gibi tüm çıplaklığıyla anlattığı hikayesi, erkek egemenliğinin kötülüğünü gözler önüne sermeye başlamaktadır. Firdevs, bastırılan ne ilk kadın oldu ne de sonuncusu olacaktı. Ölümden korkmayan, hatta ölümün gözünün içine bakan cesaretiyle patriyarkal rejim için tehdit unsuru olan Firdevs, benliğini de aşarak bir simge haline gelmektedir. Hücre duvarları arasında yazara anlattığı hayat hikayesi, kaldırılabilir bir yükten de ötesini benliğinde barındırmaktadır. Anlatılamayacak kadar acı ve hayat dolu hikayesini yarın, idam günü gelmeden tamamlaması şarttır.