Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

NEBEVİ Tip Dindarlık Her dinin tarihinde iki farklı dindar tip göze çarpar: Birincisi, pey- gamberâne tip, ikincisi de mistik ya da sûfi tip. Peygamberâne takvanın Temsilcileri hayatı mutlak olarak olumlayan kimselerdir. Bunlar tüm olumlu hayat değerlerinde Allah'ın işaretlerini görürler. Onlara göre hayatın belli bir hedefi vardır; yani hem ferdin hem toplumun hem de Bütün varlığın hayatı bir son mânaya doğru gelişme göstermektedir. Allah, ilahi kanunları bir ihsan ve emir olarak vermiştir. Allah'a ancak, hukuki ve Ahlâki kanunlara itaat edenler Yaklaşabilir. İnsanın en yüksek arzusu, mistik dindarda olduğu gibi, ilahi varlığın derinliklerinde tam bir huzur, tam bir fenaya varmak değil, Allah'in emirlerini bu dünya da yerine getirip, öbür dünyada O'nun yüzünü görmek, huzurunda yaşamaktır. Bu tipten olan din adamının görevi, bu dünyada insanların kalbini, kıyamet gününün şuuru ile uyandırmak, onlara Allah ve insanlara karşı görevlerini öğretmektir. Peygamber ve onun yolundan giden din yorumcuları o esas olarak tarihi harekete geçirmeye ve onu ilahi modele göre düzenlemeye çalışan kimselerdir. Bu bakımdan, Nebevi davranış modeli, karşı karşıya bulunduğu fiili tarihi durumu ih- maledip, tamamen soyut genellemelere dalmaya imkan vermez. Tarihi bir baglam içerisinde hareket etmek peygamberâne dindarı bir süfiden ayıran en önemli özelliktir. O, içinde yaşadığı çevrenin özelliklerine bürünmüş olsa da, dini mesajı bu belli tarihi bağlamın ötesine taşımayı kendine görev bilir. Allah'a giden yolu kendi kendine şekillendiren herkes tarihsel olanı aşma ve yerine sonsuza kadar var olan ahlaki ya da akli değerleri koyma eğilimi içindedir. Bu bakış açısı içerisinde Ebû Hanife'nin, İslam geleneğinin Nebevi davranış modelinin en büyük temsilcilerinden birisi olduğu şüphe götürmeyen bir gerçek olarak karşımıza çıkar. O, Hz Peygamber(as) ve yakın arkadaşlarının düşünce ve davranış tarzları olduğuna inandığı şeyi sıkı sıkıya takip etmeyi hayatının temel ilkesi olarak kabul ediyor- du. Önceki yola çıktığı Kelâm ve bu alandaki tartışmaları terk etmesinin sebebi olarak, Ashab ve Tabiûnun o tür meselelerle uğraşmadığının farkına varmasını gerekçe olarak gösteriyordu. "..Selefin bulunduğu hallere döndüm. Onların izinde yürüdüm. Onların yaptıklarını yapmaya başladım. Bu ifadeler onun dini hassasiyetinin ve yöneliminin ne kadar güçlü ve derin olduğunu ortaya koymaktadır. Ona göre, kendi döneminde yaygın ve revaçta olan kelami tartışmalarla vakit geçirmek uygunsuz ve faydasız bir iştir. Onun nazarında Kelamcılar dini hassa- siyetleri zayıf, katı yürekli, takvadan uzak insanlardı. Ebu Hanife'nin asıl yapmak istediği şey, tahrip edilmiş bir "kutsal geleneği" yeniden oluşturmaktı. Öyle ki, bu kutsal gelenek yeniden kurulduğunda, sonuçta insanı çevreleyen dünyaya ilişkin bir tefekkür tarzı da onunla birlikte geri gelebilecektir. Gelenekten hareketle geleceğe yol bulmak, Zamanın şartlarına göre dini değerleri ana kaynaktaki aslı kimliklerine uygun şekilde yeniden anlaşılır ve yaşanır hâle getirmek kaygısı, Tarih de gördüğümüz pek çok "dini yenilenme" Hareketinin itici gücünü oluşturur.
İslam Psikolojisi Yazıları. Sayfa 172-173 Kitabın Yazarı. Prof. Dr. Hayati HÖKELEKLİ.Kitabı okudu
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.