Gönderi

bugün sahip olduğumuz siyah insan tipi, insanlığını kaybetmiş haldedir. Zorlama bir kabuğa tıkıldığı için beyaz iktidar yapısına korkuyla bakıyor ve bunu, "kaçınılmaz konum" olarak görüp kabulleniyor. Aslında aşağılandıkça derinlerde bir yerde öfkesi büyüyor ama öfkesini yanlış tarafa yöneltiyor, varoşlardaki siyahlara ya da siyah halkın malına mülküne. Artık ne liderliğe güveniyor -1963'teki kitlesel tutuklamalar liderliğin beceriksizliğiyle ilgiliydi- ne de güvenecek birini bulabiliyor. Tuvalette onu kimse görmezken suratını asıp beyaz toplumu sessizce suçluyor, ama efendisinin sabırsız çağrısına koşup dışarı çıktığında koyun gibi itaat ederken birden canlanıveriyor. Eve doğru giden otobüs ya da trenlerde beyaz adamı suçlayan dobra şarkılara toplu bir şekilde katılıyor ama polisin ya da işvereninin yanında ilk işi hükümeti övmek oluyor. Beyaz toplumun konforunu arzuluyor ve kendini böyle bir lüksü temin edecek kadar "eğitimli" olmamakla suçluyor. Beyazların bilim alanındaki meşhur başarıları -ki bunları yarım yamalak anlıyor- direnişin beyhudeliğine kanaat getirmesine ve değişimin bir gün gerçekleşeceğine dair bütün umutları bir kenara bırakmasına hizmet ediyor. Neticede siyah adam, bir kabuk, bir insan silueti haline geldi; bozguna uğramış, kendi sefaletinde boğulan biri; bir köle, zulmün boyunduruğunu koyunsu bir ürkeklikle taşıyan bir öküz.
·
135 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.