Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1910
Ahmet Haşim dokuz yıl sonra şöyle diyecekti: "Anadolu, hemen bir uçtan bir uca frengilidir." Haşim'den, dokuz yıl evvel: ''Haçin (Adana ilçesidir, milli mücadele sonrası Saimbeyli adını almıştır), yüksek bir dağın eteğine kurulmuş bir kasabadır. 3500 ev olduğunu söylüyorlarsa da bunun yarısı bile görülmediğinden, insan böyle dar ve uygunsuz bir yere bu kadar evin nasıl yapılmış olduğuna hayret ediyor. 25-30 evden ve bir câmi-i şeriften ibaret olan İslam mahallesi ayrı bir tarafta, dere içindedir. Haçin'in nüfusu 18-20 bin kadar tahmin olunuyor. En evvel dikkate çarpan pisliktir. Mahalle aralarından geçerken evlerden yayılan pis kokulardan burnunuzu tıkamak, bakışlarınızı kirletmemek için başınızı önünüze eğmek mecburiyetinde kalıyorsunuz. Gördüğünüz erkeklerin, kadınların ve çocukların çehrelerinde fakirlik ve sefaletin, sağlık kurallarına uymamanın pek derin ve anlamlı çizgilerini seçiyorsunuz. Bir doktor olmamakla beraber, frenginin, insanlığın en büyük düşmanlarından biri olan bu müthiş hastalığın zehirli tırnaklarının, pek çoğunu tırmalamış olduğunu görüyor ve anlıyorsunuz. Frengi, Haçin'de hiçbir engele rastlamaksızın her gün yayılıyor, çok vücutları daha zehirliyor. Halk ise buna karşı son derece ilgisizdir. Bundan dolayı, bir yabancı için burada içi rahat olarak oturmak, gezmek, ilişkilerde bulunmak mümkün değildir. Hayat pek acı, cehennem gibidir. Hastalık kaynağından, Haçin'den etrafa, köylere de yayılıyor. Özellikle merkez ile köylerin ilişkileri burada büsbütün başka bir şekildedir. Her köylünün kasabada ve her şehirlinin köylerde mutlak bir dostu bulunduğundan, bir iş için Haçin'e gelen köylü Mehmet, doğru dostunun, Artin'in evine iner ve bir-iki gün onda misafir kalır. Aynı şekilde Artin köye gidince Mehmet'e misafir olur, bu geneldir. İşte aslında vatanın iki değerli unsuru olan İslâmlar ile Ermeniler arasında iftihar edilecek bu ilişki tarzı, burada felaketin sebebi oluyor, frenginin yayılmasını kolaylaştırıyor. Halbuki köylünün hastalığa karşı yapacağı en büyük tedbir, ya hocaya okutmak yahut bir tarafına muska bağlamaktır. Zavallı insanlık! Sen cahil oldukça ne kadar biçare ve basitsin, ne kadar iğrençsin. Bana anlatılanlara göre doktorlar nüfusun yüzde sekseninin frengi ile bulaşık olduğunu söylüyorlar. Üzüntü verici ki, hastalığa karşı halk kadar hükümet de ilgisizdir. Şimdiye kadar Abdülhamit hükümetinin her şeye olduğu gibi bu duruma karşı da ilgisiz kalmasına bir şey denemez. Fakat Osmanlı meşrutiyet hükümeti (İttihat Terakki ve meclis), milletin yaşamasını, selametini isteyen onun hamiyyetli mensupları da bu ilgisizlikte devam ederse, affı mümkün olmayan bir cinayet işlemiş olur. Zira ırkımızın bütün anlamı ile hayat ateşi sönüyor, duyguları mahvoluyor. Haçin'in havası, suyu saftır. Bunun yardımıyla, kendisini daima kuvvetli ve zinde zanneden kanı bozulmuş gafil ve hastalıklı halkta üreme hareketi dikkate çarpacak derecededir. Her evin üç-beş çocuğu vardır. ...Haçin'de nasıl 3500 ev olduğunu daha sonra anladım. Bütün evler birbirinin içine girmiş yahut üstüne çıkmış. Bir çatı altında beş-altı aile yaşıyor ve işte bu şekilde o kadar ev meydana geliyor. Basık, sıkıntılı olan ve hava ile ışığın, yani hayatın ziyaretini kabul etmeyen binalar arasında yapılış biçimleri ve yerlerinin iyi seçilmişliği ile bir hayat eseri gösteren, diğerlerinden ayrı, bazı binalar var ki merak edip sorarsanız bunların Amerikan, Alman ve İtalyan dini kuruluşları, okulları, yetimhaneleri olduğunu anlarsınız. Amerikalıların 1888 tarihinde yaptıkları binalar şehirden ayrı ve daha yüksek bir noktada olup yanlarında başka binalar yoktur. Basına, özellikle Tanin'e fazla ilgi gösteren bir kimsenin kılavuzluğuyla herkese açılmayan Amerikan Protestan kuruluşunun kapılarından girmeyi başardım. Evvelce şunu söyleyeyim: birçok kısımlara bölünmüş olan bu daire, Amerika'nın bir parçasıdır. Bütün eşya hep Amerikan malıdır, resmi dil İngilizcedir. Yalnız önemsiz birkaç şey var ki yapılış biçimlerinden ve işgal ettikleri yerlerden bizim memleket ürünü olduğu anlaşılıyor. Dışarıda ufak görülen binanın içinde neler yoktu. Şehirde benzerini gördüğümüz çocukları sanki burada değiştirmişlerdi. Okul, küçük ve büyük kızlarla, küçük çocuklara mahsustur. Bunlardan öksüzler ve fakirler ve özellikle köylüler yatılı olup, diğerleri gündüzlüdür ve bunlar, ufak bir ücret de verirler. Okul 5-6 kadın öğretmenin idaresindedir. Okulun bütün kısımlarında, dershanelerinde, yatakhanelerinde ve yemekhanelerinde temizlik ve düzene son derece dikkat ediliyor. Kız ve erkek öğrencilerin yüzlerinden hayat, kan fışkırıyor. Ne yalan söyleyeyim, bu duruma imrenme değil; kıskançlık duydum ve bunları görmek istemeyerek, Amerika'nın bilmem neresinden gelen adamların Türkiye'nin en ücra bir köşesinde uyandırdıkları bu küçük uygarlık örneğinden üzgün olarak ve bir Osmanlı sıfatıyla utanarak çıktım. Böyle Osmanlı kuruluşları görmek için kim bilir, daha ne kadar bekleyeceğiz?'' Ahmet Şerif, Anadolu'da Tanin
·
279 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.