Uzun zamandır Zweıg okumuyordum ve bu kitaba başladığımda Zweıg'ın uzun cümleleri beni çepeçevre sardı.
Yazarın kitapları her ne kadar genelde kısa eserler olsa da ben okumakta ve kitabı anlamakta zorlanıyorum. Fakat Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat oldukça akıcı ve okuması kolay bir kitap oldu benim için.
Kitap bana şunu sorgulattı ; Acaba bir insan hakkında yorum yaparken yaşadığı şeyi yaşamamış olmamız mı bizi bu kadar acımasız yapıyor yoksa olayın başrolünde bir kadın olduğundan mı bu kadar gaddarız?
Toplumla ayrı fikirde olmayınca neden insanlar tarafından dışlanırız?
İnsan düzenli bir hayat çizgisinde devam ederken mi yaşar yoksa bazen sadece uzun bir hayatı sıradan bir şekilde geçirip yaşanmış mı sayar?
Ya da karakterimizde olduğu gibi uzun bir hayatı sadece yaşadığını hissetmek için 24 saate mi sığdırır?