Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

32 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
Cumhuriyet'in ilanından yalnızca bir yıl sonra. Kazanılan temel haklar. Bu hakların ışığında özellikle kadınların içinde biriken isyanın dışa vurumu. Okuduğum bu kısa roman, bana bir saatlik müthiş bir keyif verdi! Dört yıllık içki yasağının uygulandığı 1924 yılında, Türk toplumunun içinde bulunduğu durum anlatılmaya ve anlaşılmaya değer bir dönemi ifade eder. Kadın haklarının henüz yeni yeni şekillendiği, her iki taraf için de bir hayli fırtınalı olayların baş gösterdiği ve özellikle dönemin ahlak ve yasa anlayışını sorguladığı bu kısa romanda Hüseyin Rahmi, kimi zaman öfke dolu bir dille kimi zaman argo ve hicivle açıkladığı görüşlerini okuyucularla paylaşmaktan çekinmeyen bir tavır sergiliyor. Yüzyıllardır erkeklerin egemen olduğu toplumlarda ki, bunu Osmanlı Dönemi'nde görmemek mümkün değil, kadının fıtratı itibarıyla hor görüldüğü, eğitimden yoksun bırakıldığı, okumasının o dönemde fahişe olarak damgalandığı bir yerde; eşlerinden ayrı sokağa bile çıkamadığı kapana kısılı bir dünyalarının olduğunu hesaba katacak olursak öfke duymamak elde değil. Ancak öfke duyulan meseleler bir yana, karakterimizin romanın gidişatında savunduğu birtakım görüşleri, kendisine hak verip vermeme konusunda bize eleştiriye açık bir kapı aralıyor. Bu yüzden baştan başlayarak genel bir sonuca varmakta yarar var. Roman, ilk başta belirttiğimiz gibi Cumhuriyet'in ilanından bir yıl sonra İstanbul'un bir semtinde geçer. İçki yasağının henüz başladığı, kimilerince haksız bir durum olarak görüldüğü bu kanun çerçevesinde, uyanlar olduğu kadar bu kuralı çiğnemeyi vazife olarak görenler de bulunur. Romanın baş karakterleri de bu vazifeyi en doğru şekilde gerçekleştirmek ümidiyle bir meyhaneye giderek geç saatlere değin alem yaparlar. Özellikle kadın karakterlerin sesi bir hayli yüksektir çünkü devrin değişmesi ile kazandıkları hak ve özgürlükler, yer yer bu haklara karşı koyan ataerkil sistemin gözüne bir hayli çirkin görünür. Eski düzene geri dönme sevdası her dönemde olduğu gibi değişikliğin tavan yaptığı 1920'lerde göz korkutucudur. Özellikle zincirlerinden yeni kurtulmuş kadınlar için. Karakterlerimiz içtikçe içerler, kanlarından deli gibi alkol kokusu gelmesine rağmen kendilerini durduramayacak kadar eğlenceye kapılırlar, kocalarının ricalarına rağmen alevli nutuklar çekmeye devam ederler. Bu itirazların içinde, hak ve özgürlüklerin insanoğlunda sorumluluk ve ahlak bilincini ne derece tetiklemeye başladığını da görürüz. Ve bu bana kalırsa anlaşılmaya değer en önemli noktalardan biridir. Bahriye Hanım sahip olduğu hakların ışığında tavır ve düşüncelerini istediği mecliste istediği hâlde söyleyebileceğini savunarak söze başlar. Terbiye kavramının mânâsını geçmişte kadınların uğradığı zulüm olarak nitelendirir, erkeklerin kadınlara karşı üstünlüğünü akıl ve mantıkla yok edebileceğini, uğradıkları baskının yerine gerekirse kendi güçlerini ortaya koyarak bir baskı kurabileceklerini ve aksini iddia etmenin eski devirlerden kalma safsatalar olduğunu ifade eder. Karşı çıktığı karakter ise bu coşkulu ifadelere söyleyecek pek bir şey bulamaz. İçinde bulunduğu utanç verici durumdan kurtulmanın yolunu arar, Bahriye Hanım'ı susturmaya çalışır. Ancak tatmin edilemeyen bir öfkenin ve içilen onca alkolün dindirebileceği bir söz yoktur. Ki alkol Bahriye Hanım'ın düşüncelerini şekillendiren bir unsur değil yalnızca sözlerini alevlendiren yakıcı bir güç olarak kendini gösterir. Bu yüzden tüm karakterlerin ve okuyucunun da tahmin ettiği gibi başlayan kavga, güvenlik ekiplerinin gelişiyle bir sonuca bağlanır. (Bu eğlenceli metnin giriş ve gelişmesini belirsiz tutarak bu keyfi okuyuculara bırakmayı yeğ tutuyorum bu yüzden incelemenin gidişatında kimi kopukluklar olabilir, affola:) Pek çok insanın düşünmeden cevap vereceği en temel konulardan biridir haklarımız. Doğru ve düzenli sürdürülmesi devletin belli yasa koyucularıyla mümkünken bunun en belirgin örneklerinden birini, kazandığımız Cumhuriyet anlayışı ile görmekteyiz. Zamanında din ve din adamlarının gözüne bir hayli korkutucu gelen bu demokratik yol, günümüzde hâlen bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Tartışılan meselelere bakıldığında bir olgunun doğru ve yanlışlığından ileri gidilemeyen, her türlü neticesi düşünülmeden sabit ve koşulsuz dayatılan bir sav etrafında duran taraflar olduğunu görüyoruz. İçinden bir türlü çıkamadığımız bu kafa karışıklığının insana, insandan topluma etkisi ise kaçınılmaz sonuçlar doğurmaya devam ediyor. Oysa mantığı gayet basit ve etkili temellere kurulmuş, bir toplumu çağdaş ve ahlâkî değerlerini yitirmeden ileriye götürecek etkili fikirler edinmek bu kadar zor değil. Sahip olduğumuz hakların özünde, bir başka insanın malına, haysiyetine zarar verme gibi bir durum hiçbir zaman söz konusu olamaz. Bunu talep edemez veya bir hak unsuru olarak göremeyiz çünkü yaptıklarımız ve yapmak istediğimiz her türlü eylemin içinde, mesul olduğumuz bir toplumla karşı karşıya geliyoruz. Anlaşılan o ki karakterimiz bu ayrımları yapmakta epey zorlanıyor ve çektiği her türlü nutkun arkasına daha fazla içkiyi koyarak gönlünü rahat ettirmenin yolunu arıyor. Bilincinde olmadığı şeyse kabahatinin aslında temel bir hak ihlali olduğu ve erkeklerin dünyasında bunu terbiyeye gereksinim duymadan ifade ediyor oluşu. Bu yüzden karşısında eşinin veya bir güvenlik amirinin olup olmamasını umursamıyor. Her şeyden önemlisi onları bir insan olarak değil, kendisine verilen hakların üzerinde baskıcı birer figür olarak görüyor. Cumhuriyet insanının hak ve özgürlüklerini, kendi sabit fikirleriyle eleştiren, kimi zaman çizgiyi aşarak bunun farkında olamayan bir kadının bu kısa ve etkileyici hikâyesinden fazlasıyla etkilenmiş bulunuyor ve mutlaka okunmasını tavsiye ederek incelememi sonlandırmak istiyorum.
Meyhanede Hanımlar
Meyhanede HanımlarHüseyin Rahmi Gürpınar · Türkiye İş Bankası Yayınları · 20222,049 okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.