"...önümde yalnızca üç gerçek şey vardı: Gecenin, uzayın ve doğanın uçsuz bucaklığı, kendi güçsüzlüğüm ve acım, bir de ölümün yakınlığı."
.
.
.
İnsandan beslenen, insanı ekosistem içindeki bir eklembacaklı seviyesine indiren, yokluğunda çaresiz kalan ve varlığında ferah yaşama kavuşan canlılar düşünelim, ancak bu ferahlığın bir süre sınırlaması olduğunu da bilelim... Çokça bilim kurgu filmi izlemiş biri olmama rağmen böyle bir tanımlama yapıldığında aklıma ilk gelen varlıklar öyle dünya dışı varlıklar falan değil insanın tam olarak kendisi oluyor. Bilim kurgu devi 
H. G. Wells de 
Dünyalar Savaşı eserinde tam olarak bunu anlatıyor ve esasen İngiltere'nin sömürge ülkeleri ile ilişkisini ortaya koyuyor. Aslında tüm dünyanın içinde yer aldığı sistemi harika bir şekilde gözler önüne seriyor, öyle ki vakti zamanında Churchill bile kitabı kendi siyaseti yararına kullanabilmiş. (:
Peki eserin mesajını bir yana bırakıp konusuna gelelim ve bir soru soralım, dünyanın bir numaralı ülkesini aciz konuma kim düşürebilir? Mükemmel bir teknoloji, duygudan arınmış bir beyin ve sadece en güçlü işleve sahip uzuvlarla bezeli fizyoloji sahibi Marslılar elbette. Bu muhteşem güce karşı ise İnsanoğlunun elinde hiçbir şey yok... Ancak küçük bir not; çaresiz olan sadece İnsan, doğa değil.
İstila kurgusu bakımından harika, ancak sürükleyiciliği açısından bir parça vasat olan eserin yukarıda bahsettiğim mesajı ise mükemmel. Ve sadece bu mesajı için bile okunması gereken bir eser. Sanmıyorum ama şimdiye dek filmini izlememiş olan varsa, önce kitabını okumanızı öneririm.
Tavsiye ederim, keyifli okumalar.
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.