Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

444 syf.
10/10 puan verdi
Bir insanın korkusu: 1984(Spoiler+)
İnsan bazen bilgilerin kolayca manipüle edilebilindiği, düşünmenin her geçen gün azaldığı ve ideolojilerin bakkaldaki ekmekler kadar çabuk üretildiği bir dönemde ne kadar özgür olduğunu düşünüyor. "Sahip olduğumuz" düşüncelerin ve bilgilerin birçoğu sonradan bize dikte edilmiş ve bizler de bunları evirip çevirmeden bir hap misali gibi yutup geçiyoruz. Daha kötüsü bunları düşünmek tabulaşıyor ve bunları sorgulamayan bir toplum türüyor. Ve görülen şeyi aynen uygulayan bir başka nesil ve sonsuz döngü... İşte tam da bu konu üzerinde duran, 1940'lı yıllardan kalma, bir insanın korkusu: 1984. 1984, aslında 2. Dünya Savaşı'nın hemen sonrası George Orwell'in korkularını bize gösteriyor. Bu distopya öylesine karanlık ve içinden çıkılmaz ki insan boşluğa düşüyor. Ancak bu boşluk güçlünün karşısında yerdeki zayıfın boşluğu değil, insanın kendi dahil hiçbir şeyden emin olamama boşluğudur. Öyle ki bu sistemde Biraderlik dışında hiçbir mutlak bilgi yoktur. Hâl bu olunca insan Biraderlik’ten öte kendine bile güvenemiyor. İlk başta bize ne kadar da uzak bir distopya gibi geliyor, değil mi? Ama aslında pek de uzak sayılmaz. Bizim de halen günümüzde put yaptığımız birçok şey yok mu? Dinleri, bilimi, düşünceleri, insanları ve daha nicelerini putlaştırmıyor muyuz? 1984, bize özgür düşünce ortamının olmadığı bir yerin ne hale gelebileceğini gösteriyor. Çünkü görüyoruz ki despotluğun kurulması için mutlak bir otorite yani güç gerekir. Ve Parti bunu başarmış, ayrık en ufak fikirleri bile buluşturmamış ve Parti’den ayrık fikirleri olanları "iyileştirmiştir". Bunun için çeşitli propagandalar uygulamış ve topluluğun duygularını galeyana getirmek için kullanmıştır. Öyle ki insan tek başınayken yapamayacağı şeyleri başkalarıyla bir aradayken katbekat üstünü yapmıştır. Ama sadece propaganda tekniği kullanılmıyor, geçmiş de değiştirilmeye çalışılıyor. Çünkü insanların en iyi düşünme şekillerinden biri de kıyastır. Ancak kıyaslanacak bir şey olmazsa neyi kıyaslayacaksınız? Eğer Parti’nin dediklerine bakarsanız her alanda ilerlediklerini görürsünüz ancak öyle bir şeyin olup olmadığı bile belli değildir. Bunu 1984 şöyle açıklıyor: “Bilinen tek şey her çeyrekte kağıt üstünde muazzam miktarlarda bot üretilirken gerçekte Okyanusya halkının belki yarısının ayaklarının çıplak oluşuydu.” İnsanları düşünceden alıkoymaya çalışan Parti bunu yalnızca şiddetle ve yalanla da yapmaz. Doğrudan dili de yok etmeye çalışır. Çünkü kelimeler düşünmemize yardımcı olan büyük bir unsurdur. İletişimin gerçekleşmesi için de en temel unsurdur. Dil olmaksızın büyük çaplı iletişimleri nasıl yapabiliriz? Orwell şöyle diyor bir yerde, “Günceldilin asıl amacının düşüncenin kapsamını daraltmak olduğunu görmüyor musun? Sonunda düşünsuçunu gerçek anlamıyla olanaksız hâle getireceğiz çünkü onu ifade edecek sözcük kalmayacak.” Kitabın başından en sonuna dek Winston'u görmek insana bir umut aşılamıyor mu? Winston'u görmek demek aslında biz okurlar için düşünmeye çalışan, Parti'nin despotluğuna isyan bayraklarını dıştan olmasa da içten çekmiş birini görmek demek. Ancak en son Winston da Parti'ye, Büyük Birader'e yenik düşmüyor mu? O zaman gerçekten de bu kitap bu sonsuz karanlığın sonsuza dek süreceğini mi söylüyor? Belki öyle, belki de değil. Evet, Winston yeniliyor ama gerçekten de O'Brien'in dediği gibi Winston Parti'ye karşı çıkan son insan mıydı? Hayır. Bilerek veya bilmeyerek yine isyan edecekler. İsyan ettikleri vakitse bilinçlecekler. Kitap güzel özetliyor, "Bilinçlenene kadar asla isyan etmeyecekler, isyan edene kadar bilinçlenmeyecekler." Böyle bir durumda umut kırıntılarını görmek zor değil.
1984
1984George Orwell · İthaki Yayınları · 2021165,7bin okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.