Herkesin hayatın bir döneminde kendini müthiş yalnız hissettiğini bilmemize rağmen, “Ben
yalnızım, arkadaşa ihtiyacım var, herkesin masallardaki ejderhalar gibi hayalden ibaret sandığı ama
öyle olmayan bu canavarı öldürmem gerekiyor,” demek bizi küçük düşürür. Ben görkemli bir
biçimde ortaya çıkıp bu canavarı alt edecek ve onu ilelebet uçurumun dibine yollayacak şövalyeyi
bekliyorum; ama bir türlü gelmiyor.
Yine de ümidimizi kaybetmeyiz. Alışık olmadığımız şeyler yapmaya, gereksiz ve olmadık riskler
almaya başlarız. İçimizdeki dikenler gittikçe büyüyüp daha çok acı verse de vazgeçmeyiz. Hayatımız
adeta herkesin sonucunu görmek için izlediği bir satranç karşılaşmasına benziyor. Kazanmak veya
kaybetmek önemli değilmiş gibi davranarak, önemli olan mücadele etmek diyerek gerçek hislerimizi
saklayabileceğimizi umarız, halbuki...
...Arkadaş arayacağımız yerde, kimselerle konuşmadan yaralarımızı yatıştırabilmek için daha da
içimize kapanırız. Ya da bizle hiçbir alakası olmayan, sürekli önem vermediğimiz konulardan
bahseden insanlarla Öğle veya akşam yemeklerine çıkarız. Bir süreliğine kafamızı dağıtırız, yiyip
içip eğleniriz, oysa ejderha hâlâ hayattadır. En sonunda, en yakınımızdaki insanlar bir şeylerin
yolunda gitmediğini fark eder ve bizi mutlu edemedikleri için kendilerini suçlarlar. Derdimizin ne
olduğunu sorarlar. Her şeyin yolunda olduğunu söyleriz ama öyle değildir...
Her şey berbattır. Lütfen, beni rahat bırakın, gözyaşım kalmadı, kalbim dayanmıyor, gözüme uyku
girmiyor, içim bomboş, hissizim, sizler de aynı şeyleri hissediyorsunuz; kendinize sorabilirsiniz. Ama
onlar ısrarla, sadece kötü bir dönemden geçtiğimizi veya depresyon geçirdiğimizi söylerler çünkü her
şeyi açıklayan o lanetli sözcüğü kullanmaya korkarlar: yalnızlık
Bizse bu esnada bizi mutlu eden yegâne şeyi, yani şaşaalı zırhıyla ortaya çıkıp ejderhayı öldürecek,
gülü sahiplenip dikenlerini sökecek şövalyeyi bıkıp usanmadan aramaya devam ederiz.
Kimileri hayata haksızlık ettiğimizi söyler. Kimileriyse biz her şeye sahipken kendileri değil diye
yalnızlığı, mutsuzluğu hak ettiğimizi söyleyerek sevinir.
Derken bir gün körler görmeye başlar. Mutsuzlar teselli bulur, ıstırap çekenler çare. Şövalye gelip
bizi kurtarır ve hayat kendini aklar...
Yine de yalan söylemeye, insanları kandırmaya devam edersin çünkü artık koşullar farklıdır. Her
şeyi bırakıp hayallerinin peşinden koşmak istemeyen kimse var mıdır şu dünyada? Hayaller hep risk
içerir, bedelleri vardır, bu bedeller kimi ülkelerde taşlanmaya mahkûm edilerek ödenir,
kimilerindeyse toplumdan dışlanarak veya dikkate alınmayarak. Ama illa bir bedel ödenir. Sen ne
kadar yalana devam etsen ve insanlar inanmış numarası yapsalar da aslında gizliden gizliye seni
kıskanırlar, arkandan konuşurlar, senin en fenasından bir tehdit unsuru olduğunu söylerler