Ama yine de onun mezarı başında gülebiliyor u m -zangocun kü reğindeki toprak tabutunun üzerine düşüp, "Pat! Pat!" dediği za man güldüm, ta ki yanaklarımdaki kan çekilene kadar. Yüreğim o zavallı delikanlı için kanadı -yaşı, hayatta kalsaydı benim ken di oğlumla aynı olacak, aynı saçlara, aynı gözlere sahip o sevgili çocuk için. işte, neden onu bu kadar sevdiğimi anladın. Ama yi ne de öyle şeyler söyledi ki, koca-yüreğime dokundu ve baba yüreğimin ona, başka hiç kimseye acımadığı kadar acımasına yol açtı -sana bile o kadar acımadım, dostum John, halbuki dene yimlerimiz baba oğul seviyesine daha yakın- ama yine de öyle bir anda Kral Kahkaha bana geldi ve kulağıma: "işte geldim' işte geldim!" diye bağırdı, ta ki kan dans ederek geri gelip yanağım dan götürdüğü güneş ışığını geri getirene kadar. Ah, dostum John, bu tuhaf bir dünya, hüzünlü bir dünya, acı, ızdırap, dert dolu bir dünya; ama yine de Kral Kahkaha geldiğinde, herkesi çaldığı ezgiyle oynatıyor. Kanayan yürekler, kilise avlusundaki kemikler, düşerken yakan gözyaşları -hepsi onun o gülümseye ağzı ile çaldığı müzikle oynuyor. Ve inan bana, dostum John, geldiği iyi oluyor. Ah, biz erkekler ve kadınlar, bizi farklı yönle re çeken zorluklar yüzünden, gergin halatlar gibiyiz. Sonra göz yaşları gelir ve halatlara yağan yağmur gibi gerer bizi, ta ki, bel ki, gerginlik çok fazla olup, biz kopana kadar. Ama Kral Kahka ha güneş ışığı gibi gelip gerginliği azaltır ve yüklerimizi taşıma ya devam ederiz.' Fikrini anlamamış gibi yaparak onu kızdır m ak istemedim; ama kahkahasının sebebini anlamadığım için, ona sordum. Beni yanıtlarken yüzü sertleşti ve oldukça farklı bir tonda şöyle dedi:
'Ah, bütün bunlardaki, kaderin acı cilvesiydi -< ; içeklere bü r ü nmüş, yaşamdaki kadar güzel gör ü nen bu harika hanımefendi, öyle ki her birimiz gerçekten ölüp ölmediğini merak ettik; o ıs sız kilise avlusunda, o güzel mermer evde, kendi soyundan pek çok kişinin yattığı o yerde, onu o kadar seven ve kendisinin o ka dar sevdiği annesinin yanına uzanmış ve o kutsal çan yavaş ya vaş, hüzünle çalıyor, "Çann! Çann! Çann!" ve o kutsal adamlar, meleklerin beyaz giysileri ile, kitap okuyor gibi yapıyor, ama gözleri sayfalara hiç gitmiyor ve hepimiz başlarımızı eğmişiz. Ve her şey ne için? O öldü; ee! Öyle değil mi?'