Gönderi

Oysa birkaç aydan beri operada, alt katlardan üst katlara kadar her yerde bir gölge gibi dolaşan siyahlar giyinmiş bu Hayalet'ten başka bir mesele konuşulmuyordu. Kimseyle konuşmuyordu ve kimse de ona bir söz söylemeye cesaret edemiyordu; hem zaten görülür görülmez, nereye gittiği ve nasıl gittiği anlaşılamadan ortadan kayboluyordu. Yürürken hiç gürültü çıkarmıyordu ve böylece gerçek bir hayalete yakışan hareketler sergiliyordu. Başta, bir salon beyefendisi ya da bir cenaze kaldırıcı gibi giyinmiş olan bu hortlağa gülünmüş ve onunla dalga geçilmişti fakat hayalet efsanesi balerinler arasında kısa sürede olağanüstü bir boyuta erişmişti. Hepsi bu doğaüstü yaratıkla, öyle ya da böyle karşılaştıklarını ya da onun kötücül bakışlarının kurbanı olduklarını öne sürüyorlardı. Ayrıca ona en çok gülenler de içi en rahat olanlar değildi. Hayalet, kendisini göstermediği zamanlarda da varlığını ya da oradan geçtiğini öyle tuhaf ve hayra alamet olmayan olaylarla hissettiriyordu ki neredeyse yaygın olan batıl inanç, bunların onun varlığına yorulmasına neden oluyordu. Üzülecek bir kaza mı gerçekleşti? Bir arkadaşları bale topluluğundaki kızlara bir muziplik yapıp bir pudra fırçasını ortadan mı kaldırdı? Bunlrın hepsi Hayalet'in suçuydu, Operanın Hayaleti'nin! Aslına bakılırsa, onu gören kim vardı? Operada siyahlar giyinmiş pek çok insana rastlanabilirdi ve bunlar hayalet değillerdi. Fakat bu hayalet, siyah giyinenlerde olmayan bir özelliğe sahipti. Onun bu giysisi bir iskeleti örtüyordu. En azından bu küçükhanımlar böyle söylüyorlardı. Üstelik bir de, gayet doğal olarak, kafası bir kurukafa gibiymiş.
·
100 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.