Gönderi

Ege'nin İncisi İzmir
Başımı kaldırdım. Duvardaki gölgeme baktım. Yanımda kocaman bomboş bir duvar vardı. O duvar dolmak istiyordu. Gölgem çoğalmak istiyordu. Ve ben hayatımda ilk defa acı çekmek istiyordum. Narkozsuz bir ameliyata girmeyi kabul ediyordum, kılıçsız bir savaşa dalıyordum sanki. Kendimi dünyanın en dalgalı denizinin ortasına bırakıyordum, silahlı çatışmanın ortasına atılıyordum, alev alev yanan odunların üstüne doğru ilerliyordum. Ben acı çekeceğim o döneme giriyordum. Bunu kabul ediyordum, bile isteye. “Varım Ege... Varım.” şövalye akşamın koyu karanlığında bir ağacın kenarına oturmuş. Öylece gökyüzünü izliyormuş. Önce siyah bir kuş geçmiş önünden,, ağaca konmuş. Sonra bembeyaz bir kuş geçmiş, başka bir ağaca konmuş. Şövalye bir siyah kuşa, bir beyaz kusa bakmıs. Kondukları ağaçların dalları öyle küçükmüs ki, asla aynı dalda olamayacaklarmıs. Asla yan yana duramayacak bu iki kuş için üzülürken kuslar havalanmış, yan yana gökyüzüne doğru uçmaya baslamislar. Dalları aynı olamasa da gökyüzleri aynıymış O an yanında olamadığı yıldızı için kaybolan umudu gelmiş aklına. “Olsun, ” demiş şövalye, “aynı gökyüzünün altındayız. Bir gün kavuşacağız... ” Belki bir gün yan yana oluruz. Belki bir gün dokunurum sana. Belki bir gün öperim seni.
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.