Zaman geçti ve dünya değişti; Yedi Vaaz bir zamanlardaki katibi için bir hayret ve merak nesnesi olarak kalmayı sürdürdü. On üç yıl sonra uzak California'da, ölüler bir kez daha hararetli hayranına "geri döndü". Kudüs'ten değil, Zürih'ten geliyorlardı ve Rascher Verlag yayınevi tarafından Erinnerungen Traume Ge danken von C. G. Jung (Anılar, Rüyalar, Yansımalar; C. G. Jung) başlığı albnda yeni yayınlanmış bir kitapta görünmüşlerdi. Ya yınlanmadan önceki Almanca bir kopyası ona İsviçreli bir arka daşı tarafından verildiğinde, başkahramanımız bu kitabın ek bö lümünde gizemli Vaazlar'ın Almanca metninin bulunduğunu he men fark etmişti. Vaazlar'ı takdim eden sayfada nahoş bir dipnot vardı: "Yalnızca Almanca basımda yayınlanacakbr." Katibimizin şevki bir kez daha kabarmışb. Aklına Almanca metnin yalnız İn gilizce okuyabilen, ama sırf bu nedenden ötürü bu kitabı okuma şansından mahrum kalmaması gereken birçok kişiye ulaşbnl-
• Kiliseye ait eşyanın muhafaza edildiği yer. ç.n. 22
ması gerektiğine dair bir fikir geldi. Şimdi önünde daha az ro mantik olmakla birlikte yine de ilgi çekici bir iş duruyordu: Met nin Almanca orijinalinden İngilizce'ye çevrilmesi. Jung'un ken disi tarafından dağıhlmış olan Almanca orijinaline oldukça ben zer bir biçimde, bu çeviri de gizli bir şekilde basılacak ve sınırlı sayıda birkaç yakın arkadaşa dağıhlacakh. O sıralarda, elbette, Zürih ve Kusnack'lı yaşlı bilge adam dünyevi hayahnın sahne sinden ayrılmışh. Hala spekülasyona ve garip dedikodulara ma ruz kalan kişiliği, daha önce olduğundan çok büyük bir açıklık la ortaya çıkmışh. Jung psikolojisi yavaş yavaş Almanca konu şanlarla sınırlı dünyanın dışına çıkmaya ve hareket kazanmaya başlamış, kurucusunun geleneklere uymayan ruhsal ilgileri de simya üzerine yaptığı fevkalade çalışmaların ortaya çıkması ve Answer to fob (Göreve Cevap) ile geleneksel teolojiye Gnostik sal dırısıyla kısmen belgelenmişti.
Ancak, Yedi Vaaz'ın çevirisi yine de gizli bir konu, Gnosti sizmle ve Jung'un psikolojisiyle ilgilenen az sayıda kişi tarafın dan okunacak bir metin olarak kalmışh. Uzun süredir mevcut aynı zamanda bilinmeyen bir çeviriydi. İşin bir parçası daha bit mişti, ama esrar devam ediyordu ve gölgelerin dünyası daha da büyümüştü.
..............
Yine zaman geçti ve d:ünya daha çok değişti. l960'lar geride kalmışh, 1970'lerin büyük bölümü de; geçen yıllarla birlikte bir karışıklık ve daha spiritüel bir yarahcılık çağı geldi. Vietnam sa vaşı kaybedilmiş (Amerika Birleşik Devletleri'nin kaybettiği tek savaş) ama çağdaş Bah kültürünün sıradan bilinci ve ruhunu yi tirmiş denebilecek yapısına karşı olan savaş neredeyse kazanıl mışh. Çocukların bazılarının Kova Çağı demekten hoşlandığı tür deki haçlı seferi, daha önceki haçlı seferlerine benzer şekilde, ru hun koruyucu gücünün yathğı Kutsal Kahiri geçici süreyle ser best bırakmışh. Yeni çağın şaşkın çocuk.lan kayayı yuvarlamış ve tarifsiz bir büyüklüğün ortaya çıkhğını ilan etmişlerdi. Bir zaman lar şair Yeats'in haber verdiği, kaba ama harikulade bir hayvan,
BAŞLANGIÇ
23
BİLİNMEYEN fUNG
doğmak için ağır ağır Bethlehem'e yaklaşmıştı. Ozanlar "Günler, siz bir değişimsiniz" diyorlardı ve gerçekten de değişmişlerdi. Meleklerin kanatları havadaydı.
Bu yeni günlerde, Dr.Jung hiç olmadığı kadar öne çıkmıştı. Fiziksel olarak uzun bir süre önce bu dünyadan ayrılmış olması na rağmen, varlığı yıldan yıla giderek daha fazla hissedilmeye başlamıştı. Psikologlar ve psikiyatrlar Freud ve Skinneı'ın oyun larını oynamaya, libidodan ve nevrotik farelerin labirentlerinden zevk almaya devam ediyorlardı ama edebiyat, mitoloji, şiir ve gittikçe artarak eğitimsizleşen bir dünyada varlığını sürdüren bu tür kültürlerin dünyası Jung'un daha çok farkına varmıştı.Jung kendi terapisinden, hatta kendi analitik psikolojisinden daha önemli bir hale gelmişti, üstelik işin tuhaf yanı, bu durum tama men normalmiş gibi görünüyordu.
Jung'un ve daha önceki saklı figür ve konuların yükselişiy le birlikte, dünya da Jung'un Yedi Vaaz'da kendisiyle ilişkilendir diği eski bir spiritüel disiplin olan Gnostisizm konusuna duyu lan ilginin alçakgönüllü canlanışına tanık olmuştu. Uzun süredir toprak altında kalmış el yazması kitaplar Mısırda gün ışığına çıkmış ve bunlar birçok bilginin, hatta meslek dışından olan ha yal gücü kuvvetli ve yaratıcı kişilerin ilgisini çekmişti. Pleroma, Abraxas ve Basilides gibi sözcük ve adlar, içgörülü ve yaratıcı çok sayıda kişi için artık tümüyle yabancı bir şey değildi. Jung'un ve Gnostiklerin zamanı gelmişti. Ölülere Yedi Vaaz'ın zamanı gel mişti.
İşte, ölülerin bir kez daha Kudüs'ten geri gelişi ve ilgi ge rektirişi de bu zamana denk geliyordu. Vaazlarla, bunların gele cekte nasıl kullanılacağına dair önceden herhangi bir bilgisi ol maksızın kendini adayarak bunları kopyalamış kişi arasında bağ kurmada aracı olan o orijinal küçük dramanın temsilcileri üze rinde, aradan geçen otuz yıl çok şeyi değiştirmişti.Profesör J.'nin asil silüeti dünya akademisinden ayrılmıştı. Kalbinin, Bavaria Munich'teki sürgün yerinden kaygıyla izlediği halkının 1956 yı lındaki vatansever isyanının feci başarısızlığına dayanamadığı
24
söylenmişti.Kitabın taşıyıcısı olan Peder Z.de, hpkı yaşayışına benzer bir şekilde, dikkat çekmeden ve gösterişiz biçimde ya bancı bir bağda mütevazı bir işçi olarak ölmüştü. Sürgün, belki de kadim Gnostiklerin gönderildiği o daha büyük sürgünü bir ışığın tamlığından yayılan kıvılcımların sürgününü yansıtarak devam ediyordu.Bir zamanlar kopyayı çıkarmış olan genç katip ise, onlarla ilk karşılaşhğı Tyrol Alplerinden çok uzakta, ölüler ve Bilge Basilides'in onlara verdiği vaazlar tarafından sık sık zi yaret ediliyordu.Yeni bir dünyadaki yeni arkadaşların verdiği cesaret, çok uzun zaman Ünce ve çok uzaklarda karlı bir kış gü nünün öğle sonrasında tutuşturulan alevi körüklemişti.Burada anlahlan ilk olayların üzerinden otuz yıl geçtikten sonra, Yedi Va az'da da telaffuz edildiği gibi, Dr. Jung'un Gnosisi arhk daha ge niş bir çevre için ulaşılabilir hale getirilmişti.
İnsanlık tarihinin her çağında, özel bir bilme vasfı ya da Gnosis ile dolu kişiler olmuştur.Carl Jung da böyle bir kişiydi. Bu bilme, onun da tekrar tekrar ifade ettiği gibi, kendi zamanı nın ya da herhangi bir zamanın, eldeki bilim ve din gelenekleri içinde bulunamazdı. Açık olan tek bir yol vardı, geriye kalan tek bir seçenek; Jung ilk deneyimi yaşamak zorundaydı. Onun ver diği isimle bu Urerfahrung (arşetipik deneyim), yani Gnosis de neyimi, onu Basilides'in ve söz konusu ölülerin gölge dünyasına götürmüştü. Yaşamının ilk yıllarının parlak gün ışığıyla dolu dünyasında yaşarken bile, daha sonraları kaçınılmaz bir gölgeler dünyasının önsezisi olarak tarif edeceği bir durumdan hiç kurtu lamamışh. Bu önsezi elbette sadece Jung'a özgü bir deneyim de ğildir, belli bir dereceye kadar tüm insanlığın paylaşhğı bir dene yimdir. İnsan istidadının gnostik doğası, herkeste, bu gölgeler dünyasına dair bir hissin bulunmasıyla açığa vurulur. Rasyonel olmama ve olasılık dışı olma özelliği taşımasına karşın, aşkın bir içsel Gnosis öğesi insanın kalbine silinmez bir şekilde yazılmış tır; her günkü dünyanın, dikkatsizlik ve bunun sonucunda orta ya çıkan bilgisizliğe bağlı tüm saçmalıkları ise onun hahrlanma sını engelleyemez.Gnosis'in inkar edilmesi sadece onun gücünü
BAŞLANGIÇ
25
gizlice doğrular. Meister Eckhart'ın da dediği gibi, "Ne kadar çok sayıda kişi Tann'ya küfür ederse, o da Tanrı'ya o kadar dua eder."