Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

-sen canlı kadınsın, dedi nesrin'e. Daha önce başladığı bir konuşmayı sürdürür gibi. -her şeyin üstesinden geliyorsun. Ben çabuk yoruluyorum. Karnının üzerine abanmaktan vazgeçerek arkasına yaslandı. Omuzlarına dökülen saçlarını şöyle bir toparlayıp büktü ve ensesinde topladı. Topuzu tamamlanmıştı. Nesrin, plağın arkasını çevirdi. -ben yaşamayı severim, dedi, ayten'e meydan okuyormuş gibi görünmemeye çalışarak, -yakınmaktan da nefret ederim. Kendi kendime bile yakınmam. Yakınmak başarısızlığı kabullenmektir. -başarı mı? Ne başarısı? Ayten kendi kendine konuşur gibiydi, ama Nesrin birden bocaladı, cevap vermesi gerektiğini düşündü: -başarı işte, demekle yetindi. Sorunun cevabını kafasında tamamlamaya uğraştı. Beceremeyince mutfağa gitti. Sondan bir önceki yapıtını (son yapıtı gelée idi) midyeli soufflé'yi getirdi. Ama kendisi bu seçkin yemeğin ancak tadına baktı. Nedense canı yemek yemek istemiyordu. -çok didiniyorsun, diye üsteledi Ayten. -nereye varmak ya da ulaşmak istiyorsun bilmem ki... O hâlâ iki büklüm oturuyordu iskemlesinde, Nesrin inadına iyice dikleşti. -didinmeden, yorulmadan da yaşanmıyor işte. gün oluyor uyumak bile istemiyorum. Uyurken bir sürü iyi ve güzel şey kaçıyor da, ben onlardan yararlanamıyorum sanki. Konuşmasını birden kesti. Demin aynanın önünde gülümseyişini yakalarken olduğu gibi ele geçirivermişti kendini. Uyduruyordu işte. Pekâlâ uyumak istiyordu. Günlerce uyumak, uyumak istemiyor muydu? İşe gitmek için yataktan hep zorla, isteksiz, yorgun kalkmıyor muydu? Göğsünün üzerinde bir ağırlık duydu. Bir şeyden korkuyordu. Belki de yakalanmaktan. İçinin, kendinin de bilmediği karanlık boşluklarına tıkıştırdığı, sonra işine gelmediği için kolayca unuttuğu gerçeklerden, onların ortaya çıkmasından korkuyordu. Çevresine bakındı. Kimse bilmemeliydi bunu. Hiçbir göz o karanlıklarda saklananları görecek kadar güçlü olmamalıydı. Nesrin'in bile unuttuklarını başkasının (bir yabancının yani, kocası bile olsa) bilmeye hiç hakkı yoktu. İçkisinden büyük bir yudum aldı, bir sigara yaktı. Neyse ki konuşmasını yarıda kestiğini kimse anlamamıştı. Rahatladı. -çalışmayı sevmiyorum, dedi Ayten, nesrin'in susmasından yararlanarak ve bu suskunluğa herhangi bir neden aramak gereğini duymayarak. -orhan'ın kazancı pekâlâ yeterdi bize. Basit bir hayat yaşamaya razı olsaydık. Ben çalışmasaydım, evde oturup ev işleri ile çocuklarla uğraşsaydım. Basit bir hayat sürmeye razı olsaydık. Orhan razı olsaydı yani... Ama artık çok geç. Hem kimsenin basite katlandığı yok. Bunu hakları yok sanıyorlar çünkü. -çalışmak gerekli ama, diye söze karıştı Suzan. -bir kadının ekonomik özgürlüğü için... "Tam evlenmemiş kızlara özgü bir düşünce" diye aklından geçirdin Nesrin. "Ondokuzuncu yüzyılın düşüncesi... Çoktan eskidi. Evlenmemiş kızlar neden feminist olurlar hep. -basit bir hayat ne demek? Diye sordu Orhan. -ne bileyim ben... İşte çocukluğumuzdaki gibi... İçkisiz, toplantısız, kokteylsiz, kokteyl elbisesiz, etolsüz, televizyonsuz... Ama dediğim gibi, kimse basit bir hayata katlanmaya hakkı yok sanıyor. Şu hak dediğimizde eskiden iyi, güven verici bir şey iken birden çekilmez oluverdi. Farkında mısınız?
Sayfa 68 - Kabuk öyküsünden
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.