Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Gnosis unutkanlığı hali, onun birçok yanlış ve sahte nesne yerine tek bir gerçek nesnesini yeniden bulunana kadar dinme­ yecek olan sıkınhlı bir yoksunluk duygusunu daima beraberin­ de taşır. Gölgeler ülkesinden Jung'un Yedi Vaaz'ı yarathğı kadim Gnostikler, çoğu kez kişilerin hissettiği tüm arzuların, herhangi bir şeyden ya da herhangi bir deneyimden, heyecan, mutluluk ve sevgi kazanmak için yapılan tüm girişimlerin ruhun gerçek yurdu olan Pleroma'ya, yani "Varoluşun tamlığı"na duyulan bit­ mek tükenmek bilmeyen bir sıla hasretinin göstergelerinden baş­ ka bir şey olmadığını söylemişlerdir. Sadece evin yolunu bulmuş olanlar bu yolu başkalarına gösterebilir. Kendi yolunu kaybet­ miş bir kişi kötü bir rehberdir. Bilgisi olmayanların, iyi niyetli ol­ dukları sürece dünyaya iyilik edebileceklerine inanan eşitlikçi iddiayı geçersiz kılan da bu gerçektir. Uzun vadede, yalnızca bi­ lenler işe yarar iyilikler sunabilir, çünkü onlar yürüdükleri için yolu bilen kişilerdir. C.G. Jung ruhların; kültürün iyileştiricisiydi. Dünyanın na­ diren görmüş olduğu insanlığa hizmet eden çok etkili bir kişi. Bu etkililik ve bilgelik kalıhmın, çevrenin ya da eğitimin değil, can­ la ilgili gizli bilginin bulunduğu gölgelerin ülkesine giden yolu yürümüş olmasının bir sonucuydu. Bu yolu yürümek ve amacı­ nı bulmak, makul ve mümkün olanın fikirlerine ve dünyaya ters düşmek anlamına gelir. Jung bir zamanlar bizim dünya resmimi­ zin, ancak ihtimal dışı olanın içinde bir yer bulduğunda gerçek­ likle birbirine uyacağını yazmışh. Düzenin kaosa üstün gelmesi ve anlamın sonuçta anlamsızlığa galip çıkması ihtimal dışıdır. Yine de, ihtimal dışı olan şey gerçekleşir; o mümkündür ve men­ zilimizin dışında değildir. Gerçek anlamıyla bakıldığında, ihti­ mal dışı olan şey aslında insanoğlunun otantik yazgısı, gerçek is­ tidadıdır. Bunun, insan olmamızı sağlayan istidat olduğu da söylenebilir, çünkü onu önemsemedikçe ya da bilmezlikten gel- 26 dikçe, insan olmaktan da daha uzağızdır. Kendi yazgılannı izle­ yen ağaçlar ve çiçekler, kuşlar ve hayvanlar kendi yazgısına iha­ net eden insandan daha üstündür. Arhk sonuna gelen bu giriş, doğasında kişisel bir ifadedir. Yazarına göre, Yedi Vaaz ve onun bir zamanlar bu vaazları keşfet­ me tarzı, aynı anda hem oldukça kişisel hem de bütünüyle ev­ rensel olan garip bir yazgının ihtişamlı bir sembolüydü, öyle de kaldı. Alplerdeki o soğuk ve karlı kentteki sıcak okuma odasın­ da yaşanan büyülü andan sonra yaşam eskisi gibi olmamışh, olamazdı da. Tıpkı kutsal yazı ya da dönüştürme gücü olan bir formülün yazılı olduğu el yazması gibi, o gizemli küçük kitabın kopyası çıkarılan sözcükleri de bir yaşamın gidişahnı değiştir­ mişti. Gelenekselliğin güvenli limanı tüm çekiciliğini kaybetmiş­ ti; onunla birlikte eskiliğinden dolayı saygın olan inanç ve gele­ nek kurumları da. Geleneksel inanç ve bağlılıkların yitirilmesi pekala spiritüel anlamda köksüzlüğün işaretlerini de beraberin­ de getirebilir; inançla düşünce ve gelenekle araşhrmayı değişti­ renlerin özelliklerini de. Böyle bir zamanda kişi kendini kolayca Uçan Hollandalı'nın kaderine mahkum edebilir ve her zaman asla bulamayacağı bir limanı ararken, fırtınalarıyla dehşete dü­ şüp dinginliğiyle büyülenerek yaşam okyanusunda bitmek tü­ kenmek bilmeksizin bir o yana bir bu yana yelken açabilir! Jung'un ve Gnostiklerin ruhuyla temasa geçmiş kişinin kaderi böyle olmayacaktır; Gnosisin kılıcını kuşanmış arşetipik gölgele­ rin büyülü dünyasına giren bir kişinin kaderi böyle olmayacak­ tır. Yaşam, bir önseziden, bir farkındalık ve deneyim yaratmışhr. Çoğunlukla böyle olur; başlangıçta ilgi çekici fakat uzak bir ön­ seziden başka bir şey olmayan gerçekliklerin, kişinin hayal ede­ bildiğinden daha da yakında olduğu ortaya çıkar. Çölün etkili ve güzel sözleriyle konuşan İslamiyet'in Peygamberinin de söyledi­ ği gibi bunlar "şah damanruzdan daha yakın"dır. Gölgelerin ka­ çınılmaz dünyası Jung'un odasında olduğu kadar herkesin oda­ sındadır. Üzücü olan tek nokta, birçok kişi için bunun sonsuza dek görünmez kalmasıdır. Bununla birlikte, önsezi ve rüyada, BAŞLANGIÇ 27 BİLİNMEYEN ]UNG gün ışığının büyülü eşzamanlılığında ya da uykunun karanlık büyücülüğünde bu gölgelerle etkili bir şekilde temas kurmuş olanlar için, bunlar yalnızca görünür kalmaz, aynı zamanda ger­ çekten varoluşun kaynaklan haline gelirler. Jung'un Laurens van der Post'a "Rüya, bir kadın gibidir.İlk sözü söylediği gibi, son sözü de söyleyecektir" derken anlatmak istediği şey de gölge dünyanın bu zorunlu niteliğiydi belki de. Bir önsöz ilk söz olarak tanımlanır. Bir başka anlamda son söz de olmalıdır, çünkü izleyen çalışmanın başlangıç ve bitişi kendi içinde özetlenmek durumundadır.Bu satırların bunu ba­ şarıp başaramadığı yazarının hüküm vereceği bir şey değildir. Onun tüm yapabileceği, okuyucunun çalışmalannın harekete geçiren gücü olarak görev yapan zihinsel durum ya da ruhsal havayla ilgili bir önsezi almış olacağı umudunu beslemektir. Jung ancak bir şairin onu anlamaya başlayabileceğini söylemişti, bu yüzden garip Gnosis ülkesinde gezinen bir başka kişi olan şa­ ir A. E.'nin dizeleriyle bunu sonlandırmak belki de uygun ola­ caktır: Zamansız bir dünyadan Gölgeler saldırıyor Zaman'a, Dünyadan daha eski bir güzellikten yapılmış, Ruhun tırmanabileceği bir merdiven. Tırmanıyorum hayali basamaklardan Zaman'dan daha eski bir beyazlığa.
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.