Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Şeytanla anlaşmak, yani Nevrotik kişinin kendi benliğinden vazgeçmesi, ruhunu satmasına karşılık gelmektedir. Psikiyatride bunu "kişinin kendine yabancılaşması" olarak adlandırıyoruz. Tıpkı bellek kaybı ve kişiliksizleşmede olduğu gibi kişi, kimlik duygusunu yitirmiş, kendine aidiyeti kalmamıştır. Sanki bir sis bulutu icindeymiş gibi yaşayan birçok nevrotik insan vardır. Onlar için hiçbir şey net değildir. Şeytanla antlaşma oykulerinde olduğu gibi nevrotik birey kendi hayal dunyasında ya da arasıra gerçekten une kavuşur. Ama sağlam bir ozguven yerine, değeri cok kuşkulu olan gozalıcı bir armağan kazanır: Nevrotik gurur. *** _Nevrotik insan, kendi hayal dünyasında tanrısal bile olsa, sıradan bir çobanın dünyasal özgüven ve özsaygısından yoksundur. Ulaşabileceği en yüksek yerler, kazanacağı en büyük şöhret, onu kibirli yapacak ama ona bir içsel güvenlik duygusu vermeyecektir. O yine kendisini en dipte, istenmeyen kişi olarak hisseder, kolayca kırılır ve kendi değerlerinin kesintisiz onayına ihtiyac duyar. Nüfuz ve guc kullandığı, saygı ve övgüyle desteklendiği surece kendini onemli ve guclu hissedebilir. Ama yabancı bir ortamda ya da destek bulmadığı, başarısızlığa uğradığı; ya da kendisiyle baş başa olduğu zaman bütün bu sevinc duyguları kolayca ucup gider. Cennetin krallığı dışsal mimiklerle ayakta kalamaz. _Kusursuzluğa yonelik dinmek bilmeyen cabalarına ve ulaşılan kusursuzluğa duyulan olanca inanca karşın nevrotik insan, en cok ihtiyac duyduğu özgüveni elde edemez. *** _Nevrotik kişi, tek başına vahşi bir kurt gibi yaşar. Gururunun dikenli telleriyle çevrili çiti içerisinde, tehlikelere karşı kendini korumak için her an tetikte olup, sadece kendi yasalarına uyar. Yalıtılmıştır ve başkalarını kendinden farklı bireyler olarak görmek onun için zordur. Başkalarına ilişkin tablo bulandırılmış ama carpıtılmamıştır. Gurur içinde onun başkalarını oldukları gibi görmesini engelleyen başka etkenler de vardır. Onun beğenilme ihtiyacı, cevredeki insanlan ona hayranlık duyan bir dinleyiciler kitlesine dönüştürür. Onun büyülü yardım ihtiyacı, onları mistik, büyülü becerilerle donatır. Onun haklı olma ihtiyacı, onları hatalı ve yanılgıya açık insanlar yapar. Onun zafer ihtiyacı, onlan yandaşlar ve düzenbaz muhalifler diye ikiye ayırır. Onun onlan karşılığında ceza görmeksizin yaralama ihtiyacı, onlan "nevrotik" yapar. Onun kendini küçümseme ihtiyacı onları birer deve dörüştürür. *** _HAYAL GÜCÜ – İDEAL BENLİK_ _Hayal gücü, bilinçsizce ve aşamalı olarak işlemeye başlar ve bireyin kafasında, kendine ait idealize edilmiş bir imaj yaratır. Bu surecte birey, kendini sınırsız güçlerle ve yuceltilmiş becerilerle donatır, boylece bir kahraman, bir bilge, mukemmel bir aşık, bir aziz, bir tanrı olup cıkar. Hayal gücü bir tür savunma mekanizmasıdır. Öz-idealleştirme her zaman, genel bir oz-yuceltmeyi de yanında getirir ve bireye cok ihtiyac duyduğu onemlilik ve başkalan karşısında ustunluk duygusu verir. Ama bu elbette koru korune bir kendini buyuk gorme değildir. Her birey, kendi kişisel ideal imajını, yine kendi ozel deneyimlerinden; daha onceki fantazilerinden, ozel ihtiyaclarından ve mevcut becerilerinden elde ettiği malzeme uzerine kurar. O her şeyden once, temel çatışmasının ozgun "cozumunu" idealleştirir: Boyun eğmek iyilik; sevgi yucelik; saldırganlık gucluluk, onderlik, kendine yeterlilik ve bağımsızlık olur. Bu arada —bireyin kendine ozgu çözümüne gore— kusur veya eksiklik gibi gozuken şeyler ya maskelenir ya da dış gorunuşlerindeki ufak tefek oynamalarla rotuşlanır. _Sonunda birey kendini kendi idealleştirilmiş, bütünleştirilmiş imajıyla ozdeşleştirebilir. Boylece bu, gizliden gizliye düşlediği aldatmaca bir imaj olarak kalmaz; bireyin kendisi de anlaşılmaz bir şekilde bu imaj olup cıkar: İdeal imajı, ideal özü (benliği) olur. Ve bu ideal oz, daha cekici olduğu icin değil, bireyin hayati ihtiyaçlarının hepsine birden cevap verdiği icin, ona kendi gercek ozunden daha gercek gozukur. Ağırlık merkezindeki bu kayma tamamiyle ice yonelik bir surectir; ortada dışarıdan gorulebilecek hicbir değişme veya değişme belirtisi yoktur. Bir Ispanyol süs kopeğinin aklına kolay kolay onun "gercekten de” Irlandalı bir av kopeği olabileceği gelmez. Ve bir insanda bu değişme ancak, onun gerçek ozunun onceden bulanıklaşıp belirsizleşmiş olması sonucu ortaya cıkar. O, ideal oz uğruna gercek ozunu hepten bir kenara iter. Onun icin ideal oz, onun "gercekten" ya da potansiyel olarak olduğu şeye —olabileceği ve olması gereken şeye— karşılık gelir. Onun icin ideal oz, kendine bakış acısı, kendini değerlendirmek icin kullandığı olcu cetveli olup çıkar _Hayal gucunun kendisi de ustun bir değer olur, cunku hayal gucu, sahibinin, gercekle ilgilenen monoton ve duygusuz insanlara küçümsemeyle bakmasına izin verir. Elbette hasta "gercek"ten soz etmeyecek ama "gercekliğin" belirsiz terimleriyle konuşacaktır. Örneğin, dunyanın kendi hizmetinde olmasını bekleyecek kadar görkemli bir fantezi dunyasında yaşayan hasta, ilk once, sacma ve aldatıcı olduğunu soyleyerek bu hak talebine karşı net bir tavır almıştı. Ama ertesi gun gurununu yeniden kazanmıştı: Hak talepleri artık şimdi "harika bir zihinsel ürün"dü. Usdışı hak taleplerinin gercek anlamı dibe cokmuştu ve hayal dunyasında gurur, zafer sevincini yaşıyordu. *** _KENDİNE YABANCILAŞMAK_ _Bir insan kendine ne kadar cok yabancılaşırsa, kafası da o kadar cok yüce gerçeklik olur. ("Birisi benim duşuncemin dışında bir varlığa sahip değlidir; ben, duşuncemin dışında bir varlığa sahip değilim.") Nevrotik birey de gercekliği dolaysız değil de ancak bir aynadan gorebilir. Daha kesin konuşmak gerekirse: Aynada sadece, kendisineve dünyaya ilişkin kendi düşüncelerini görür. İşte zekadaki ya da da ha cok, aklın ustunluğundeki gururun sadece entelektuel uğraşlar veren insanlarla sınırlanmamasının, buna karşın butun nevrozlarda duzenli olarak ortaya cıkmasının nedeni budur. _Kusursuz bir anne oluşuyla ovunen bir anne, genellikle yalnızca kendi hayalinde boyledir. Eşsiz durustluğuyle ovunen kişi acıkca yalan soylemeyebilir ama genellikle bilincsiz ya da yarıbilincli ikiyuzluluk eğilimleriyle doludur. Özgecil oluşuyla ovunen, bunun yanında sağlıklı kendini ortaya koyma konusundaki tabularını alcakgonulluluk erdemi sayan insanlar, başkalarından acıkca bir şey istemeyebilirler, yine de cektikleri acılan ya da çaresizliklerini kullanarak başkalarından yararlanacaklardır. Ayrıca nevrotik amaclara hizmet etme konusunda ic-buyruklar kendi içlerinde sadece oznel bir temele sahip olabilirken, nesnel bir değerden yoksundurlar. Bu nedenle orneğin, nevrotik insan, bunu yapması cok daha anlamlı olacakken, hicbir konuda yardım istememekle ve bunu kabul etmemekle -toplumsal calışmalardan cok iyi bilinen bir ornek- ovunebilir. Bazı insanlar alışverişte cok sıkı bir pazarlığa oturmakla, diğerleriyse hicbir zaman pazarlık etmemekle ovunebilirler; bu, onların her zaman kazanan taraf mı olmaları yoksa hiçbir zaman kendi cıkarlarını duşunmemeleri mi gerektiği konusundaki duşuncelerine bağlıdır. _Gercekten hissetmekle oyle gozukmek birbirine oyle cok benzer ki, coğu insanın kafasında, bu ikisi arasındaki farka ilişkin anlaşılır bir bulanıklık oluşur. _Olumsuz etkenler toplamının başlattığı nevrotik gelişme, bireyin varoluşunun cekirdeğini zayıflatır. Nevrotik birey, kendine yabancılaşmaya ve bolunmeye başlar. _Öz idealleştirmesi; kendi kafasında kendini, kendi kaba gerçekliğinin ve diğer insanların ustune cıkarmasının yol actığı yıkımlara bir care bulma girişimidir. _Gercek Öz’ün, bizim canlı, eşsiz kişisel merkezimiz olduğunu ve gelişebilecek olan tek parcamız olduğunu soyledik. Elverişsiz koşulların, gerçek özun kösteklenmemiş gelişimini ta başından itibaren engellediğini gördük. Gercek özden, ideal öze olan ilgi kayması, nevrotik bireyin bir alandan diğerine yaptığı ilgi kaymasının tam bir kopyasıdır. _Bütün bu kendine yabancılaşma türleri beden ve sahip olunan varlıklarla ilgili olabilir. Nevrotik bir birey, evinin kendi evi olduğu duygusu taşımıyor olabilir; evi onun icin bir otel odası kadar kişisel olmayan bir şeydir. Duygularının tamamı bulanmış ya da silinmiş olabilir. _William James: Gercek öz, "titreşen bir ic yaşam" sağlar; ister sevinc, özlem, sevgi olsun, ister öfke, korku, umutsuzluk olsun, duyguların kendiliğindenliğini besler. Ayrıca gercek öz, kendiliğinden ilgi ve güçlerin kaynağı, "irade yargılarından gelen ilgi ve çabanın kaynağıdır" ; arzulama ve irade gücünü kullanma yetisidir; yayılmak, gelişmek ve kendini gercekleştirmek isteyen parçamızdır. Gerçek öz, kendi duygu ve düşüncelerimize yönelik "hoşnut kalan ya da karşı cıkan, benimseyen ya da yadsıyan, uğruna ya da karşı çaba gosteren, evet ya da hayır diyen kendiliğindenlik tepkileri" üretir. _Klinik yararlılığı açısından güncel ya da deneyimsel ozu, hem ideal ozden, hem de gercek ozden ayırmak isterim. Güncel öz, bir insanın her şeyini içine alan genel bir terimdir. Kendimizi tanımak istediğimiz zaman söz konusu ettiğimiz şey, güncel özdür. İdeal oz, kendi usdışı hayalimiz içinde ne olduğumuz ya da nevrotik gururun buyruklarına gore olmamız gereken özdur. Gercek öz ise, nevrozun kötürüm edici zincirinden kurtulduğumuz zaman bize yine tam bir özdeşime ulaşabilme olanağı veren, bireysel gelişim ve doyuma yonelik "özgün" güctür. Dolayısıyla gercek öz, kendimizi bulmak istediğimiz zaman sözkonusu ettiğimiz şeydir. _Kierkegaard, özu yitirmiş olmak, "ölum hastalığına tutulmuş olmaktır" diyor; umutsuzluktur bu: kendimiz olmayı istemiyor olmanın verdiği bir umutsuzluk. _Çeşitli etkenlerden dolayı birey kendine yabancılaşmaya başlar. Hem gercek ozu dosdoğru bir gelişimden alıkonmuş, hem de, diğer insanlarla baş etmeye yonelik yapay, stratejik yontemler geliştirme ihtiyacı onu, tertemiz duygularını, arzu ve duşuncelerini ayaklar altına almaya itmiştir. Guvenlik öne cıktığı olcude bireyin en derin duygu ve duşunceleri onemini yitirir; gercekte o bunları susturmak, belirsizleştirmek zorunda kalır. (Duyguları onemli değildir; yeter ki emniyette olsun.) Boylece bireyin arzu ve duygulan, belirleyici etkenler olmaktan cıkar- deyiş yerindeyse o artık suren değil, surulendir. Ayrıca kendi içinde bolunmuş olması onu hem genel anlamda zayıflatır, hem de zihinsel bir bulanıklık oğesini de devreye sokarak, onun kendine yabancılaşmasını pekiştirir; artık o, yerinin ne olduğunu ya da "kim” olduğunu bilmez. Kendine yabancılaşan insan herşeyden cok, ona bir sığmak, bir kimlik duygusu verecek birşeye — gercek ozun "yerine konan" birşey demek sacma olurdu, cunku boyle birşey yoktu— ihtiyac duyar, işte ancak bu şey onu kendine karşı anlamlı kılabilir ve yapısındaki onca zayıflığa karşın ona bir gucluluk ve onemlilik duygusu verebilir. ****** _NEVROTİK GURUR_ _Nevrotik gurur, gercekci değildir ve hepsi de kişinin kendi yüceltilmiş imajına ait olan ya da bunu destekleyen butunuyle farklı etkenlere dayanmaktadır. Bu etkenler dışsal varlıklar —saygınlık değerleri— olabilir ya da bireyin kendine atfettiği ozelliklerden ve becerilerden oluşabilir. _Nevrotik gurur, kişisel konulara değil, kurumlara ve grup etkinliklerine bağlanır. Ancak benzer gozukmelerine karşın bu surecler temelde farklıdır. Temel fark, nevrotiğin gercekte grupla ilgilenmemesidir. O, kendisini grubun bir parcası olarak hissetmez, bir ait olma duygusu beslemez, daha cok, grubu kendi kişisel saygınlığı için kullanır. _Gururlarını buyuk olcude kendi dışındaki şeylere bağlayacak kadar derinlemesine kendilerine yabancılaşan insanlar gorulur. _Gurura bağlanan şey, zorlanımlı standartların erişilmez yuceliği ve keskinliği de olabilir. "iyi"yi ve "kotu"yu bilmek, tıpkı iblis'in Adem'le Havva’ya vaadettiği gibi, onlan tanrısal yapacaktır. Nevrotiğin cok yuksek olan standartları, gercekte o nasıl olursa olsun ve nasıl davranırsa davransın, kendisini ovguyle anılacak bir ahlak mucizesi olarak gormesine neden olur. Analizde, saygınlığa yonelik yıkıcı aclığının, cılız gerceklik duygusunun, kinciliğinin farkına varmış olabilir; ancak butun bunlar onu daha alcakgonullu yapmaz ya da kendini ustun bir ahlak varlığı olarak hissetmesinde bir azalmaya neden olmaz. Onun icin bu gercek kusurlar onemli değildir. Gururu, ahlaki toresel acıdan şoyle ya da boyle olmasıyla değil, nasıl olması gerektiğini bilmesiyle ilgilidir. Gecici olarak, oz-ayıplamalarmın boşunalığını algılasa da, hatta zaman zaman bunların sertliğinden urkse bile, kendisine yönelik istekleri konusunda yumuşamayabilir. _Eğer acı cekiyorsa bunun ne onemi var? Cektiği bu acı da ondaki yuce ahlaki duyarlılığın bir başka kanıtı değil mi? Dolayısıyla bu gururu beslemek, bunun için odenen bedele değer gozukmektedir. _Gurur konusu yapılamayacak hic bir şey yoktur. Birisi icin goz kamaştırıcı bir değer olan birş ey, bir başkası icin utanc verici bir yuktur. Birisi insanlara karşı acımasız olmakla ovunur; bir başkası acımasızlık olarak yorumlanabilecek her şeyden utanır ve başkalarına yonelik incelik duygusuyla ovunur. Birisi yaşamı boyunca insanları kandırma konusundaki becerisiyle ovunur; yine bir başkası herhangi bir kandırma belirtisinden bile utanır. Burada insanlara guvenmesiyle ovunen bir insan vardır; şurada buna eşdeğerde, onlara guvenmemekle ovunen bir başkası vs vs... _Gurur, coğu kez ozellikle hayal gucune değil, butun zihinsel işlevlere bağlanır: Zekaya, mantığa, ve elbette irade gucune. Nevrotiğin kendine atfettiği gucler, eninde sonunda aklın gucleridir. O zaman elbette bununla buyulenecek ve ovunecektir, ideal imaj, onun hayal gucunun bir urunudur. Ama bu bir gecede yaratılan bir şey değildir. _Nevrotik gururun gosterdiği farklılıklardan en normal olanı gibi gozuken, saygınlık değeridir. Bizim toplumumuzda cekici bir kızla birlikte olmakla, soylu bir aileden gelmekle, bir New Englandlı, bir Guneyli olmakla, saygınlıktan hoşlanan bir politika ya da uğraş grubuna ait olmakla, onemli insanlarla tanışmakla, populer olmakla, guzel bir arabaya ya da eve sahip olmakla ovunmek, ortalama bir tepkidir. _Saygınlık değerlerine cok buyuk bir gurur yatırımı yapan bazı insanlar da vardır, onlar icin bu değerler oylesine hayati bir onem taşır ki, yaşamları bu değerler cevresinde doner ve bu insanlar sık sık enerjilerini bu değerlerin hizmetinde tuketirler. Onlar icin saygınlık taşıyan gruplara katılmak, onemli kurumlara kabul edilmek mutlak bir zorunluluktur. Elbette bu ateşli etkinliklerin hepsi de, gercek ilgi ya da mantıklı bir başarılı olma arzusu terimleriyle ussallaştırılır. Bu durumda saygınlığı artıran her şey gercek sevinc yaratabilir; grubun bu tur bir insanın saygınlığını artırma konusundaki her başarısızlığın; ya da grubun kendi saygınlığındaki bir azalma, şimdi tartışacağımız butun yaralı gurur tepkilerini alevlendirebilir. Örneğin, ailesindeki bir uyenin "iyiye gitmemesi" ya da akıl hastası olması, nevrotik bireyin gururuna indirilmiş ağır bir darbe olabilir ve coğunlukla bu, sozkonusu yakına gosterilen yuzeysel ilginin arkasında gizlidir. _Nevrotik gurur, bir insanın kendi hayalinde kendine bağladığı niteliklere, onun ozel ideal imajına ait olan her şeye dayanmaktadır. İşte burada nevrotik gururun ozgun yapısı günışığına cıkar. Nevrotik, kendi gercek insanca varlığıyla ovunmez. Kendisine yonelik yanlış bakış acısını bildiğimiz icin, gururunun, zorlukların ve sınırların ustune bir cizik atması bizi şaşırtmaz. Ama bu daha da ileri gider. Coğunlukla o, gercekte var olan kendi değerleriyle bile ovunmez. Bunların ancak bulanık bir bicimde farkında olabilir; bunları gercekte inkar edebilir. Ama farkında olsa bile bunlar, onun icin hicbir anlam taşımaz. Peer Gynt, edebiyat alanından unlu bir omek olarak işimize yarayabilir. O, kendi var olan değerlerini, engin zekasını, macera ruhunu, canlılığını ve dayanıklılığını onemsemez. Ama olmadığı bir şeyle, "kendisi olmak"la ovunur. Aslında o, -kendi kafasında- kendisi değil, sınırsız "ozgurluk'le ve sınırsız guclerle donatılmış kendi ideal ozudur. _Karşılığında bir şey vermeksizin bir şeyler alma hakkına sahip olduklannı duşunen insanlar, eğer para odunc almada, iş yaptırmada, ucret odemeksizin tıbbi bakım yaptırmada başkalarını kullanabilirlerse, bununla ovunurler. Başkalarının yaşamını yonetme hakkına sahip olduklarını duşunen diğer nevrotikler, onların koruma ve bakımları altındaki bir insan verilen oğudu anında tutmaz ya da bir şey yapmak için onlara danışmadan ilk adımı kendisi atarsa, bunu gururlarına inmiş ağır bir darbe olarak değerlendirirler _Kör bir tapınma, cocuğun önemlilik duygusunu pohpohlayabilir. Kendi varlığı icin değil, sadece, ailesinin tapınma, saygınlık ya da guc ihtiyaclarını giderdiği icin istendiğini, sevildiğini ve değer gorduğunu hissedebilir. Katı bir kusursuz standartlar duzeni, bu tur istekleri yerine getirmemesinden oturu onda bir aşağılık duygusu uyandırabilir. Guzel davranışlar ve iyi notlar kabul edilip hoşa giderken, ufak tefek kabahatler ve karnedeki kırık notlardan oturu azarlanabilir. Özerkliğe ya da bağımsızlığa yonelik hareketleri alayla karşılanabilir. Gercek bir yakınlık ve ilginin genel yokluğuna ek olarak, butun bu etkenler cocuğa sevilmeyen ve değersiz bir insanmış —ya da en azından, olmadığı birşey olmadığı surece hicbir şeye değmez olma— duygusu verebilir. _Hastaların coğunun, ozguveni hicbir yerde olmayan ve buna karşın sahip olunması en cok istenen gizemli birşey olarak değerlendirmeleri de karışıklık yaratır. Cesaret iğnesi yemiş bir tavşanla bir farenin bulunduğu bir cizgi filmini anımsatır; derken fareyle tavşan normal buyukluklerinin beş katma ulaşırlar, yılmaz bir kavga ruhuyla dolarlar. Hastanın bilmediği —ve anlama konusunda gercek92 ten de kaygılı olduğu—şey, ozguvenle varolan değerler arasındaki acık neden-sonuc ilişkisidir. Bir balıkcının guveni, sandalının iyi bir durumda olması, ağlarının onarılmış olması, onun hava ve su koşullarına ilişkin bilgisi ve kas gucu gibi somut etkenlere dayanmaktadır. _Başarılı olmak ve kültürel etkenlerin iyi işlemesi, öznel olarak bireye bir özguven duygusu verir. Bu etkenler zayıfladığı olcude, ozguven de cılız olacaktır. Kendi değerimize yönelik cok daha genel bir duygu, sessiz bir yucelik (onur) duygusu olabilir. ****** ****** _BİR EVRİMİN AHLAKI_ _Nevrotik süreç, insan gelişiminin özel bir biçimidir ve içerdiği yapıcı enerjilerin boşa harcanması yüzünden talihsiz bir süreçtir. Sağlıklı insan gelişimine zıtlık da gösterir. Bireyin kendine özgü kişilik yapısı çık farklı olabilir ama izlediği yol onu nereye götürürse götürsün, geliştirebildiği şeyler onun kendi potansiyelleri olacaktır. _İç stresin baskısı altındaki bir insan, kendi özüne yabancılaşabilir. Bu durumda tüm enerjisiyle kusursuz olmaya çalışacaktır. Çünkü tanrısal bir kusursuzluktan başka hiçbir şey kendine ilişkin ideal imajını gerçek kılamaz ve yüceltilmiş gururunu doyuramaz. Nevrotik gelişmede görülen bu eğilim, dikkatlerimizi, hastalıklı olgulara duyulan ilginin ötesine çekmektedir. Çünkü bu eğilim ayrıca temel bir ahlak sorununu da içermektedir. İç buyrukların insanın kendiliğindenliği üzerinde kötürüm edici bir etki yarattığını düşünürsek, Hıristiyanlığın buyruğuna ("Kusursuz olunuz...") uyarak kusursuzluk için çırpınmayı sürdürmeyecek miyiz? _( Freud’daki Yüceltme: Bastırılan düşüncenin toplum tarafından kabul edilebilir bir kılıkta yeniden ortaya cıkmasıdır. _Horney’deki Yüceltme ise: Gerçekte olduğundan daha görkemli olma çabası anlamında kullanılmıştır.) _İnsanın kendine karşı dürüst, üretken ve etkin olmadığı, karşılıklılık ruhu içinde başkalarıyla ilişki kurmadığı sürece, kendi insanca becerilerini geliştiremeyeceği açık bir gerçektir. Eğer "özün karanlık tapmağında" kendinden geçer ve kendi özürlerini değişmez bir şekilde başkalarının kusurlarına bağlarsa, gelişemeyecektir. İnsan, ancak kendi sorumluluğunu üstlendiği ölçüde gerçek anlamda gelişebilecektir. _Disiplinci yöntemlerle bazı istenmeyen etkenleri bastırmayı başarabiliriz ancak bunun bizim gelişimimizi yaralayacağı bir gerçektir. Bu tür disiplinci iç buyruklara ihtiyaç duymayız çünkü kendi içimizdeki yıkıcı dürtülerle baş edebilmenin daha iyi bir yolunu; bu dürtüleri kendi gelişimimiz içinde gerçek anlamda aşmanın olası bir yolunu görürüz. Kendi üzerimizde kazanacağımız bilgi, kendi içinde bir amaç değil, kendiliğinden gelişim güçlerini özgür bırakmaya yönelik bir araçtır. *_Özümüzle yani kendimizle olan nevrotik saplantılardan kurtulunca, kendimizi gerçekleştirmekte özgür olunca, sevgide ve başkaları için tasalanmakta da özgür olacağız demektir. O zaman genç insanlarımıza budanmamış, engellenmemiş bir gelişme fırsatı tanımak ve gelişimleri engellendiği zaman kendilerini bulmaları ve gerçekleştirmeleri için onlara yardım etmek isteyeceğiz. _Bu kitabın, gelişimi köstekleyici etkenleri açıkça gözler önüne sermek suretiyle bu tür bir özgürleştirme sürecinde kendi çapında yararlı olacağını umuyorum. Bu kitap, gercek Öz’ün önemini vurgulamayla başladı. ****** _İNSAN İLİŞKİLERİNDE, NEVROTİK RAHATSIZLIKLAR_ _Ünlü olma arayışı, başkalarından üstün olma ya da onlar üzerinde zafer kazanma ihtiyacları gibi, bireylerarası ilişkilerle ilgilidir. Nevrotik hak talepleri, temelde başkalarına yöneliktir. _Her basit iç ruhsal etken, dışsallaştınlabililir ve çevremizdeki insanlara yönelik tutumlarımızı şekillendirebilir. _Gurur, nevrotik bireyi benmerkezcil yaparak, onu diğer insanlardan uzaklaştırır. Benmerkezcillik, bencillik anlamında değil, kendini bütünüyle kendine kaptırmış olması anlamındır. _Nevrotik kişi, kendi öz-idealleştirmesini algılamaz; bunun yerine başkalannı idealleştirir. _Dışsalaştırmalar, öz-nefretle ilgili olanlardır. Eğer bu ağır basan aktif bir eğilimse, birey başkalannı aşağılık ve rezil yaratıklar olarak görme eğilimi gosterir. Eğer kötüye giden birşey varsa, bu onlann suçudur. Onlar zavallı, günahkar, olumlu yaratıklar olduklan icin, o, onlara karşı tanrısal bir sorumluluk üstlenmelidir. _Nevrotik birey, çevresindekileri tanrısal kusursuzluk ve güçle donatılmış tam anlamıyla ideal insanlar olarak görebilir. Onlan aşağılık ve suçlu birer yaratık olarak görebilir. Onlan birer deve ya da cuceye de dönüşturebilir. Onun kişilik uzerindeki bakış acısı öylesine tek yanlıdır ki, amaçlı olarak çarpıtılır. _Aile bireyleri, ailedeki en belirgin nevrotik üyeyle iyi geçinmek için sık sık büyük çabalar harcarlar. Örneğin, onu eleştirmeyerek, yemeklerini ve elbiselerini tam istediği şekilde hazırlayarak vb yollarla, militanca haklılık duygusuna sahip bir insanla iyi gecinmeye çalışabilirler. Ama onlann bu güzel çabalan ondaki öz-suçlumaları alevlendirebilir ve o, kendi suçluluk duygularından kurtulmak için onlardan nefret etmeye başlayabilir ve güvensizlik önemli ölçüde artar. _Korkular, ister daha saldırganca, ister daha uysalca olsun, bireyin başkalanna karşı temel savunmacı bir tutuma girmesine neden olurlar. _Gurur sistemi temel kaygıyı pekiştirirken, aynı anda da yarattığı ihtiyaclar aracılığıyla, bireyin gözünde başkalarına aşırı bir önem kazandırır. _Nevrotik icin başkaları, şu üç yoldan vazgeçilmez olur: Nevrotik insan, kendi kendine yuklediği fantastik değerlerin onayı (beğeni, benimsenme) için başkalarına ihtiyaç duyar. Nevrotik suçluluk duygulan ve öz-aşağılaması, onun kendi aldanışına yönelik hayati bir ihtiyaö yaratır. Ama bu ihtiyaçtan derinleştiren öz-nefret, bu aklanmaya bireyin kendi gözüyle ulaşmasını neredeyse olanaksız kılar. Ve o ancak başkalarının aracılığıyla bu aklanmaya ulaşabilir. O, kendisi icin önemli olan değerlere sahip olduğunu onlara kanıtlamalıdır. _Asi tip bile enerjisini boşaltmak icin başkaldırabileceği insanlara ihtiyaç duyar. _Böylece, gurur sisteminin, nevrotiğin insan ilişkilerine temel bir çelişki kazandırdığı ortaya çıkar: Kendini başkalarından uzak hisseder, onlarla ilgili buyuk bir belirsizlik, güvensizlik duyar, onlardan korkar, onlara düşman olur, yine de kendisi icin hayati olan acılardan onlara ihtiyaç duyar. _Gurur ve kendinden nefret etme, birbirlerinin ayrılmaz parçası, aynı sürecin iki ifadesidirler. 323 ****** _ÜN ARAYIŞI – ÇOCUK GELİŞİMİ_ _Bir cocuk, hangi koşullar altında yetişirse yetişsin, eğer zihinsel bir ozuru yoksa, başkalarıyla şu ya da bu yolla başedebilmeyi oğrenecektir. Ama kendi icinde öğrenerek geliştiremeyeceği birtakım güçler vardır. Bir meşe tohumuna yetişip koca bir ağac olmasını öğretmeniz gerekmez, oğretemezsiniz de, ancak, bir fırsat verildiğinde o, yapısal potansiyellerini kullanarak gelişip ağac olacaktır. Benzer bir bicimde, fırsat tanındığında birey de kendine ozgu insanca nitelikler geliştirmenin bir yolunu bulacaktır. Zamanla butun bunlar, bireyin kendi değerler toplamını ve yaşamdaki amaclarını ortaya çıkarmasına olanak verecektir. _Bir insanda var olan potansiyelleri yine ancak o bireyin kendisi gercekleştirebilir. Ama her canlı gibi insan bireyi de, "meşe tohumundan ağaca," gelişmek icin elverişli koşullara; kendine ait duygu ve duşuncelere sahip olmasını ve kendini anlatabilmesini sağlayacak bir icsel guvenlik ve icsel ozgurluk duygusu verecek sıcak bir ortama ihtiyac duyar. Onun bircok ihtiyacını karşılamanın yanısıra, ona tam ve olgun bir birey olma doğrultusunda yol gosterecek, onu yureklendirecek insanlara ve onların iyi niyetlerine de gereksinimi vardır. Aynca diğer insanların irade ve arzularıyla sağlıklı sürtüşmelere de. Dolayısıyla eğer birey sevgi ve sürtüşme yoluyla başkalarıyla birlikte gelişebilirse, kendi gerçek ozuyle de uyum icinde gelişecek demektir. _Ne var ki ceşitli elverişsiz koşullar yuzunden, bir cocuğun kendi bireysel ihtiyaclanna ve potansiyellerine uygun olarak yetişmesine izin verilmemiş olabilir. Cocuğun cevresindeki insanlann, cocuğu sevmeyecek, onun da kendi başına bir birey olduğunu bile kabul edemeyecek kadar kendi nevrozlanna kapıldıktan gerceğiyle karşılaşınz; bu insanlann cocuğa yonelik tutum ve davranıştan, kendi nevrotik ihtiyactan ve tepkileri tarafından belirlenmiştir. _Sonuc olarak cocuk, "biz" ait olma duygusunu geliştiremez, bunun yerine, benim temel kaygı dediğim derin bir guvensizlik duygusu ve belirsiz bir kaygı geliştirir. Bu, potansiyel olarak duşmanca olduğuna inanılan bir dunyada cocuğun duyduğu yalıtılmışlık ve caresiz olma duygusudur. İcindeki temel kaygının felc edici baskısı, gercek duygularının kendiliğindenliği icinde başkalarıyla ilişki kurmasını engeller ve onu, başkalarıyla başa cıkmanın yollarını aramaya iter. Cocuk, duygularını (bilincsizce) oylesine bir yoldan denetlemelidir ki, bunlar kendi icindeki temel kaygıyı depreştirmenen, şiddetlendirmenen, daha cok dindirmelidir. Kısaca cocuk, cevresindeki en guclu insana sığınmaya; başkaldmp kavga etmeye ya da başkalarını kendi icsel yaşamından uzak tutmaya ve coşkusal olarak onlardan uzaklaşmaya calışabilir. _Davranışlanndaki katılık ve korluğun derecesi, bireyin icinde pusuda yatan temel kaygının yoğunluğuyla doğru orantılıdır. _Zamanla cocuk, bu tutumlarından birisini tutarlı bir şekilde one cıkararak sozkonusu catışmayı cozmeye calışır; yani, uysallık, saldırganlık ya da coşkusal uzaklık tutumlarından birisini kendi ağır basan tutumu yapmaya calışır. _Sectiği ana doğrultuya uygun olarak cocuk, ayrıca, belli ihtiyaclar, duyarlılıklar, ketlemeler ve ahlak değerlerinin ilk oğelerini de geliştirir. Örneğin belirgin bir uysallık gosteren cocuk, sadece kendini başkalarının yanında ikinci planda tutma ve sırtını onlara dayama eğilimi gostermekle kalmaz, ayrıca ozgecil ve iyi olmaya da calışır. Benzer bir bicimde saldırgan cocuk da, guclu olmaya, kavga etme ve dayanma yetisine onem vermeye başlar. _Bir kızda uysallık (boyun eğme) eğilimleri baskın çıkmaya başlamıştı. Bu eğilimler, otorite sahibi insanlara yonelik korukorune tapınmada, incelik ve suskunluk eğilimlerinde, kendi arzularını dile getirme konusundaki urkekliğinde ve arasıra sergilediği özveri girişimlerinde dile geliyordu. Bu kız, sekiz yaşında, kimseye birşey soylemeksizin oyuncaklarından bazılarını daha yoksul bir cocuğun bulması icin sokağın ortasına bırakmıştı. Onbir yaşında, cocukca bir yoldan, dini dualann gizeminde kendini bırakmaya calışmıştı. Delicesine aşık olduğu oğretmenleri tarafından cezalandırılmayı iceren fantaziler kuruyordu. Ama on dokuz yaşına kadar, diğer arkadaşlan tarafından hazırlanan ve oğretmenlerden oc almayı amaclayan birtakım planlara da kolayca kanmıştı; çoğunlukla uysal, kucuk bir kuzu gibiyken, ara sıra, okuldaki başkaldırı eylemlerinin önderliğini de ustlenmişti. Ve kilise papazı tarafından duşkırıklığına uğratılınca, gorunuşteki dinsel adanmışlığı gecici bir inancsızlığa (sinizme) donuşmuştu. _Elverişsiz cevre koşullarının ozellikleri, gelişimin izlediği yolun ve doğurduğu sonucların ozellikleri gibi, her olayda farklılıklar gozlenir. Ama bu her zaman, bireyin dayanma gucunu ve içsel tutarlılığını zedeler ve boylece ortaya cıkan eksiklikleri kapatmak icin bazı yaşamsal ihtiyaclar yaratır. Oteki insanlarla arasındaki catışmaları cozmek icin yaptığı ilk girişimlere karşın birey, hala bolunmuş bir durumdadır ve daha kapsamlı, daha sağlam bir bütünleşmeye ihtiyac duyar. _Bircok nedenden oturu gercek bir ozguven geliştirme fırsatı olmamıştır. Savunmacı bir tutum geliştirmek zorunda kalması, bolunmuş olması, onceki "cozum"unun tek yanlı bir gelişmeyi başlatması ve boylece kişiliğinin buyuk alanlarını yapıcı kullanıma kapalı duruma getirmesi sonucu, icsel gucu tukenmiştir. Bu nedenle birey, ozguvene ya da bunun yerini alabilecek birşeye dayanılmaz bir ihtiyac duyar. Kendini boşlukta, gucten, yaşamdan yoksun bırakılmış olarak duyumsamaz, ama ozellikle daha az değerli, yaşam icin başkalarından daha az, daha yetersiz bir donanıma sahip birisi olarak hisseder. Eğer ait olma duygusuna sahip olsaydı, başkalarından aşağı olma duygusu onun elini kolunu bağlayacak kadar guclu olmayacaktı. Ama rekabetci bir toplumda yaşamak ve kendini —onun hissettiği gibi— en dipte, yalıtılmış ve duşmanca hissetmek. Bu durumda birey, başkalarından üstün olma yolunda acil bir ihtiyac geliştirmekten başka birşey yapamaz. ********** ********** Sözleri _Aslında vicdan azabı çekmek, değişmekten çok daha kolaydır. _İnsan, umudu olduğu sürece inanılmaz boyutlarda acı ve ızdıraba katlanabilir. _Kaygılar bizi eyleme götürmelidir, depresyona değil. _İnsanın içinde kendini gerçekleştirmeye yönelik doğal bir eğilim vardır. Eğer engeller kaldırılırsa, birey tıpkı bir meşe ağacında gelişen palamut gibi olgun bir hale gelir. _Tüm mutluluk olasılıklarının dışında bırakılmış bir kişi, ait olmadığı bir dünyaya karşı nefret hissetmiyorsa ancak gerçek bir melek olabilir. _Aşk, başka ne anlama gelirse gelsin, sevgiliye ve kişinin kendi duygularına boyun eğmesidir. Bir kişi, ister kadın ister erkek olsun, böyle bir boyun eğmeden ne kadar acizse aşk ilişkileri o kadar az tatmin edici olacaktır. _Aşırı hırsları onları çok fazla beklentiye yönlendirdiğinden başarılarında yetersiz kalırlar, bu nedenle kolayca cesaretleri kırılır ve hayal kırıklığına uğrarlar; hemen çabalarına son verir ve başka bir şeye başlarlar. Birçok yetenekli kişi tüm yaşamları boyunca enerjilerini böyle boşa harcar. Çeşitli alanlarda bir şeyler başarmak için bir potansiyelleri vardır aslında ama bunların hepsiyle ilgilendikleri ve nihayetinde hepsinde hırslı oldukları için istikrarlı bir şekilde tek bir amacın peşinde koşmazlar; sonunda hiçbir şey başaramaz ve güzel yetilerinin ziyan olmasına izin verirler. _Genelde “parlayan her şey altın” olmadığı gibi, aynı şekilde “öyle gibi görünen görünen her şey cinsellik değildir.” Cinsellik olarak görünen şeyin büyük bir kısmının gerçekte onunla çok az ilgisi vardır, olan bitenin çoğu, bir güvence arzusundan ibarettir. _Gerçek bir tevazu, kişinin gerçek bir samimiyetle, genel olarak insanoğlunun ve özel olarak da kendisinin sınırlarını ve hatalarını kabul etmesidir. _Akıl ve mantığın fazlasıyla egemen olduğu bir sistemde, kişi duygularını kendisine içeriden ihanet eden ve bu yüzden kontrol altına alması gereken düşmanlar olarak görür. Bu şekilde huzura kavuşulabilse de, ancak bir mezarın huzurudur bu." ************** _NOTLAR_ Vikipedi _Narsist_ _Narsisist “kendine aşık olan kişi” olarak tanımlanabilir. Narsisist kişi kendini aşırı ölçüde önemli görme ve başkalarından aşırı hayranlık bekleme eğilimi vardır. Narsist eğilimli kişiler hem kendine hem başkalarına yabancılaştığından kendilerini de başkalarını da sevmezler. _Mazoşizm_ _Mazoşizm nevrotik bir acıdır. Ona göre acı çekmekten yararlanmak; kişinin benliğini zayıflatan, mutsuz olmaya eğilimli kılan bir dürtüdür. Mazoşistik kişilik eğilimleri iki ana davranış örüntüsü içerir. Bunlardan birincisi çekici olamama, önemsiz, etkisiz, değersiz olma duygularına neden olan öz-küçümseme eğilimidir. Kişi yeteneksizliklerini abartır. İkinci eğilim ise doyumsuz bir sevecenlik ve ilgi açlığına neden olan asalakça yapıdaki kişisel bağımlılıktır. Fromm’a göre, mazoşist dürtü eğilimli insan özgüveni olmadığından, temel çaresizlik duygularıyla isteklerini dile getirme becerisini hemen hemen kaybetmiş durumdadır. Abartılmış acı yaşayarak bundan kurtulmaya çalışır, çünkü bu acının uyuşturucu etkisi vardır. Acılara gömülme yolu ile sevgi elde etme, kişinin kendini daha büyük bir şey içinde yitirmesi, bireyselliğinin çözülmesi ve kuşkuları, kaygıları benliğinden bu şekilde uzaklaştırması ile doyuma ulaşır _Psikanalitik terapiler_ _Bu terapiler her ne olursa olsun insanın gelişiminin ilerlediği yanlış yolu iyileştiremez fakat gelişimin daha yapıcı yola girmesi için güçlüklerin yenilmesi konusunda yardımcı olabilir. Analist, kişinin kendi içinde işleyen köstekleyici güçlerin yok edilmesi, yapıcı olanların harekete geçmesi ve kişinin bunların farkına varması için yardım eder. Olası ruhsal karmaşalara ilişkin her bilgi, herkese kendi sorunlarını gün yüzüne çıkarması için olanak sağlar. Bu ruhsal karmaşalar; ün arayışı, hak istekleri, iç buyruklar, gurur, kendine yabancılaşma, çatışmalardır. Analizin amacı kişinin yaşamını risk ve çatışmalardan kurtarmak değil kişinin kendi sorunlarını kendi başına çözebilecek beceriyi kazandırmaktır _Rüyalarımızda, kendimize ilişkin gerçekliğe daha yakın oluruz; rüyalar, sağlıklı ya da nevrotik bir yoldan çatışmalarımızı çözümleme girişimlerimize karşılık gelir. _(Horney’in psikanalitik terapiye bakışı : Bilim size köpeğinizi nasıl tanıyacağınızı öğretemez; ancak size genelde köpekler konusunda bir şeyler anlatabilir. Köpeğinizi ancak huysuz olduğu dönemlerde onu besleyerek, ona evin içinde nasıl davranacağını ve sizinle nasıl top oynayacağını öğretirken tanıyabilirsiniz. Elbette köpeğinizi daha iyi tanımak için bilimin size genelde köpekler konusunda verdiği bilgiden yararlanabilirisiniz. _Freud – Horney_ -Freud bozuk davranışlara biyolojik kökenli faktörlerin neden olduğunu düşünürken, Horney bozuk davranışlarda aile içi sorunlardan kaynaklı sosyokültürel etkenlerin etkili olduğunu düşünmüştür. -Freud içgüdülere motivasyon kaynağı olarak görürken Horney ise çocuğun güven duygusu ve doyum ile ilgili konulara vurgu yapar. -Freud egoyu benliğin vazgeçilmez parçası olarak görürken Horney egoyu sadece nevrotik tiplerde ele alır. -Freud'a göre çatışma evrenseldir ve çözülemezken Karen'a göre çatışma ortaya çıkarılırsa çözülmesi mümkündür. -Karen horney kültür konusuna önemli vurgu yapmaktadır; Freud’da ise bunu görememekteyiz -Freud için libido teorisi temel dayanaklarından biridir ve haz ilkesine göre çalışır; buna rağmen Horney güvenlik ve doyum ihtiyacından kaynaklandığını söyler. Ayrıca Freud libido teorisine dayanan Oedipus kompleksinin evrensel olduğuna vurgu yaparken Horney yetiştirme tarzı ve kültür üzerinde durur _Çocuğun, baş etme stratejileri 3 başlık altında: _1_İnsanlara yönelen tip (itaatkâr, uysal tip)_ _Bu insanlar sevecenlik ve onaylanma ihtiyacı hissederler. Bir arkadaş, sevgili ve eş arayışındadırlar. Her bir arayışta yakınlık ve ait olma arzusu vardır. Bunlar zorlanımlı ihtiyaçlardır. Sevecenliğe dair bu arayışları normal gözükse de aslında bu arayışları çaresizlikten kurtulup güvenmeye yönelik doyumsuz dürtülerdir. Başkalarının kendilerinden bekledikleri şeyleri körü körüne onlara veren insan hâline gelirler. Her olayda kendilerini suçlarlar ve sürekli özür dileme potansiyellerindedirler. Nevrotik bağımlı kişiler karşısındaki insanı kaybetme korkusuyla yüz yüze kaldığı zaman hatayı kendinde arar. Nevrotik insan her şeye dayanabilmeli, ülkesini sevmeli ya da hiç kimseye hiçbir zaman kırılmamalı, her zaman rahat ve sakin olmalıdır. Düşünceleri bu denli katıdır. Tek başına çaresiz ve zayıftır. Kendi niteliklerini küçümserler ve aşağılık duygusu geliştirirler. _2_Saldırgan tip (insanlara karşı)_ _Bu saldırgan tip her zaman güçlü olmaya veya en azından öyle gözükmeye çalışır. Korkularını kabul etmekten kaçarlar ve bu korkularının üstlerine giderler. İnsanlara yönelmiş uysal tipin aksine kazanmak için kavgaya tutuşan, zafer isteyen insanlardır. Uysal ve saldırgan tipler birbirlerine göre polar uçlardır. Birine hoş gelen diğerine iğrenç gelebilir. Biri herkesle anlaşmak ister, diğeri herkesi potansiyel düşman olarak görür. Bu seçimler özgürce yapılmayan içsel zorlanımlardır ve esnek değildirler _3_Kopuk tip (insanlardan uzaklaşan)_ _Nevrotiklerde diğerleriyle bir arada olmak onlar için bir gerilim kaynağıdır. Bu tip insanlar yaşamda genelde seyirci konumundadırlar. İster sevgi, ister kavga ister herhangi bir iş birliği, rekabet, coşkusal bir durum yaratacak her durumdan kaçmak isterler. Hiçbir şeye fazla önem vermeden, bir başkasına bağlanmadan sadece kendileri başarılı olmak isterler. Haz aldıkları şeyler bile bağlılık gerektiriyorsa onlardan vazgeçerler. Uysal tipin aksine paylaşımı sevmezler. Bu aşırı bağımsızlık ihtiyacı zorlanımlı bir ihtiyaçtır. Kendisinden bir şeyler beklenmesi, zamanında bir yerlere yetişmesi gerekmesi gibi durumlar onları rahatsız eder. Üstünlüklerini hiçbir çaba olmaksızın gelip birilerinin fark etmesini isterler. Kendini eşsiz bir varlık olarak düşleyebilirler. Bağlılık gerektiren her durum onu coşkusal olarak geri iter. Nevrotiğin herhangi bir bağlanma durumu nevrotikte sinir krizlerine neden olabilir. Nevrotik insan kendini bütünüyle kendine kaptırmış olması anlamında her zaman benmerkezcidir. Gerçek nerede gizli olursa olsun, o her tartışmadan zaferle çıkmalıdır _Ego psikolojisi_ _1930’larda Viyana’da yaygınlaşmaya başladı. ‘Ego’ terimi başlarda Freud tarafından kullanılıyordu. Freud’a göre zihnin temel psişik yapılarından biri olan ego; id ve süperegonun arasındaki dengeyi kurmaya çalışıyordu. Bunu yaparken toplumun kurallarını, ahlak algısını ve kişinin dürtülerini göz önünde bulundurarak, gerçeklik prensibine göre işliyordu. Freud aynı Darwin gibi, insanın zaman içinde evrimsel süreçten geçtiğini, bu sebepten hayvanlardan tamamiyle farklı olmadıklarını düşünürdü. Hartmann’ın görüşünün Freud’dan ayrıldığı önemli bir nokta vardı. Ona göre insanlar çevrelerine uymak için yaratılmış olsa da burdaki uyum yalnızca fiziksel olarak uyup, türünü sürdürmek değil, aynı zamanda psikoljik uyumdu. Bu yüzden kişinin ego potansiyelini yani becerilerini en üst düzeyde kullanabilmesi için koşullar yeterli olmalıydı. _İd ego ve süperego arasındaki ilişkileri, çatışmaları incelemeye “interpsişik” deniyor, internasyonal der gibi. Yapılar-arası çatışmalar konu ediliyor. İd’in veya egonun kendi içindeki çatışmaları konu alıyorsak “intrapsişik” deniyor. “Inter”, arasında demek, intra da içinde demektir. Ego Psikolojisi’ne göre psikolojik bozukluklar intrapsişik çatışmalardan kaynaklanırlar. Nesne İlişkileri ise daha çok interpsişik çatışmalara odaklanır. *** _Karen Horney_ (1885-1952) _Alman kökenli Amerikalı psikanalist. Neo-Freudyen bir ekol olan “ego psikolojisinin” temsilcisi olmuştur. Freud'dan farklı olarak kişiliğin ve nevrozun oluşumunda biyolojinin ve dürtüsel güçlerin etkilerinden çok kültürel etmenler üzerinde durur. Babası, dindar ve katı mizaçlı, erkeklerin kadınlara göre üstün olduğunu düşünen Norveçli bir gemi kaptanı idi. Mutsuz bir evlilik geçirmiş olan annesi ise bunu açıkça Horney’e anlatırdı. Annesi ve babası abisini kayırıp Karen’ın görünüşü ve zekasını küçümserdi. Bu sebeple Horney'de değersizlik, aşağılık, düşmanlık duyguları ortaya çıkmıştı. Bu sevgisizlik Horney’in ileride oluşturacağı temel anksiyete kuramına temel oluşturacaktı. Mutsuz evliliği nedeniyle evlilik dışı ilişkiler yaşadı. Bu ilişkilerinden en önemli ve uzun olanı Erich Fromm ile olan ilişkisiydi. ******
·
853 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.