Yazarın elimde olan son kitabını da bitirmiş bulunuyorum. Bu kitabı bir röportaj kitabı. Diğer kitaplarındaki bilgilerin özeti gibi olmuş. Soru cevap şeklinde merak edilen her şeyi cevaplamış yazar. Ben diğer kitaplarını okuduğum için tekrar kitabı gibi bir şey oldu benim için. Yazar diğer kitaplarına göre röportaj olduğu için cevaplama yaparken yorumlama da yapıyor ve bu daha samimi bir hava katıyor.
Bu kitabında diğer kitaplarında okumadığım dersim alevilerine ve zazaca diline değiniliyor. Yaşı geçkin alevilerle yapılan röportajlarda Ma kelimesi kullanıldığı ki hala kullanılıyor (normal konuşmalar da bile ma gidiyoruz gibi cümleler kullanılıyor:) ma milleti ma dili olduklarını söylüyorlar ki Zone Ma zazacanın diğer adıdır. Burda bile Ma ibaresi geçiyor. Bu kitapta okumasam da zazacanın luvi dili olduğunun dile getirildiğini de duymuştum.
Bunun dışında güzel bir konuya daha değinmiş yazar. Cumhuriyetin kurulmasına yardım eden Alevilerin neden o zamanlar katledildiği? Yeni kurulan bir devlette farklı dil, din ırka sahip başka kültürler inançlarını devam ettirebilirken, katliama uğramazken, neden Aleviler hep yok edilmeye çalışılmıştır?
Bu kitabı okuyup da devlete Atatürke laf edildiğini söyleyip de kitabı karalamaya çalışan insanlar; siz okuduğunuzdan bir şey anlasaydınız, içinizde insan sevgisi oluşurdu ve her devlette her millette geçmiş zamanlarda katliamlar yapıldığını görür, öldürülen insanlara üzülürdünüz. Kitap zaten sadece sevgi, ışık inancına sahip bir düşünceyi temel alırken, bu düşünceyi okurken bile sadece bu konuya takılıp kitabı karalamak, bilincin düşüklüğünü gösterir. Katliamlara ses çıkarmayıp, tarihi net bilmeden isme odaklanmak yanlıştır. Kim ne olursa olsun bir insanın ölmesinin karşısında bir ismin önemi olamaz. Hepimiz için geçerlidir bu; tarihi net bilemeyeceğimiz için peşin hükümde bulunmamalıyız hiçbirimiz..
Son olarak yazarın diyanete yaptığı eleştiriler de güzeldi. İncelememi yazardan bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
“Eğer Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet ise, o zaman Diyanet İşleri Başkanlığı yasal değildir. Bu kurumun varlığı anayasamızın laiklik ilkesi ile açıkça çelişmektedir.
Laik bir devlette, tüm inanç mensupları ibadetlerini kendi imkânları ile yaparlar. Batı demokrasilerinde uygulama bu yöndedir.
Batıda kilisenin kendi okulları vardır. Bu okulların giderleri kilise tarafından karşılanır. Bu okullardan mezun olanlar sadece kiliselerde görev yapabilirler. Maaşları da kilise tarafından ödenir.
Bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı bir inancın ülkedeki diğer inançlara üstün gelmesini sağlamak üzere dizayn edilmiştir. Devlet topladığı verginin önemli bir bölümünü bir inancın diğerlerine tahakküm etmesini temin için harcamaktadır.
Devlet bir inancın diğer inançlara üstünlük sağlamasına veya karışmasına -değil destek ve imkân sunmak,- müsaade dahi etmemelidir. Eğer devlet, sosyal barış istiyorsa inanç alanındaki görevini bu kadarla sınırlı tutmalıdır.”