Adomo, II. Dünya Savaşı süresince Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşadıklarından yola çıkarak (Max Horkheimer ile birlikte yazdığı) Aydınlanmanın Diyalektiği(The Dialectic of Enlightenment) ve Minima Moralia (Minima Moralia) gibi yapıtlarında radyonun (ve çok geçmeden televizyonun) toplumun genel bir türdeşleşmesine yol açacağı kestiriminde bulundu. Bu türdeşleşme, içinde barındırdığı bir tür kötülük eğiliminden dolayı, zamanla George Orwell'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört(Nineteen Eighty Four) adlı romanındaki 'Büyük Birader' gibi, sloganlan, (siyasalın yanı sıra ticari) propagandayı ve kalıplaşmış dünya-görüşlerini yayarak yurttaşları üzerinde büyük bir denetim uygulayabilen diktatörlüklerin ve totaliter yönetimlerin kurulmasına olanak sağlayacak ve hatta bunları destekleyecekti. Bunun yerine, gerçekte, radyo, televizyon ve gazeteler -tekellerin ve büyük sermaye odaklarının tüm çabalarına rağmen- Weltanschauungen'ın, yani dünya görüşlerinin genel olarak patlayışının ve çoğalışının temel unsurları haline geldi.