Avrupa'nın ve özellikle İngiltere'nin Rusya'ya nasıl endişeyle yaklaştığını anlamak için, 18. ve 19. yüzyıllarda yaşanan Slav sömürge yayılmacılığıyla ilgili bir noktayı hatırlamak gerekir. Hiç durmadan sınırlarını genişleten Korkunç İvan ve Deli Petro, Anadolu'dan toprak ve liman almanın stratejik öneminin farkındaydı. Ancak Rus sömürge yayılmacılığı, 18. yüzyılın ortalarında bambaşka bir bölgede başladı. Promışlennik adlı özel bir teşebbüs, mavnalarıyla San Francisco limanına yanaştı ve Çin ipekleri ile Urallardan getirdiği kıymetli taşlar karşılığında su samuru postu ve meyve ticaretine başladı. Ancak bu teşebbüs, gelişme imkanı bulamadı. 1825 yılında1. Nikola tahta çıktığında, saraydan herhangi bir destek görmeyeceği belliydi. Nikola, bu işten hiç hoşlanmıyordu. Şahsi teşebbüs ya da liberalizmi andıran her şey Çar'ın gazabına uğruyordu. Rus imparatorluğunun St.Petersburg'dan bu kadar uzağa, daha yeni, yani 1823 yılında bağımsızlık ilan eden Meksika'ya bu denli yakın bir yere doğru genişlemesi fikri dahi Nikola'yı kızdırmaya yetmişti. Kendine çok yakıştırdığı Avrupa'nın jandarması, tahtların muhafızı rolüne çoktan ısınmaya başlamıştı. Rus imparatorluğunun hür ve liberal olmasındansa yok olmasını tercih ederdi. 1839 yılında Marki Astolphe de Custine'ye "Anayasa ilan etmektense ta Çin'e kadar geri çekilmeyi yeğlerim" demişti. Rus-Kaliforniya Şirketi, sarayın tasvip etmemesine rağmen bir avuç adamı ve küçük merkeziyle 1841 yılına kadar varlığını sürdürdü. Hükümetin bütün desteğini çekmesinin ardından İsveçli maceraperest Johannes Sutter'e satıldı. Güney ve doğu yönündeki Rus yayılması, çok sayıda cana mal olmasına rağmen saraydan daha fazla destek görüyordu. Ordular, Asya' daki sınırları her yıl biraz daha genişletiyordu.
17. yüzyılda küçük bir askeri sefer olarak başlayan Kafkasya'nın işgali, yer yer şiddetlenecek yer yer durulacak ama 1864 yılına kadar sürecekti. Adamlarını Hazar'a süren ve buradaki limanlar ve bereketli vadilere göz diken Deli Petro karargahını Derbent'e kurdu. Bu muhteşem yeri İran'dan almaya karar verdi. İç kesimlerdeki Dağıstan dağları geçit verecek gibi görünmüyordu. Bu muazzam dağ silsilesi, işgalcilerin önünde dev ve tehditkar bir set gibi yükseliyordu. Yerel efsanelere göre bu dağlar saf altındandı ancak zirvelerine erişmek mümkün değildi. Kaleleri, düşmana aman vermeyen aşiretler tarafından korunuyordu. Deli Petro gibi güçlü ve gözü pek biri dahi bu dağlara sefere çıkmamaya karar verdi. Ovalarla yetinen Petro, İranlılarla bir anlaşma yaptı. İranlılar, bu idaresi güç ve bereketsiz bölgeden kurtuldukları için duydukları sevinci belli etmemeye çalışıyordu. Burada asayişi temin etmekle görevlendirilen Rus valinin emrine sembolik bir güç tahsis edildi. Ancak asayişi sağlamak mümkün değildi. Asyalı aşiret reisleri, sözde yöneticilerini takmıyordu. İster Şah olsun ister Çar onların gözünde bir farkı yoktu. Kendi bildiklerinden şaşmıyorlar, yollarına çıkana acımıyorlardı. Deli Petro'nun seferi sırasında, generallerinden olan Prens Bekoviç'in derisini yüzüp davul yapmışlardı. Gürcistan, Azerbaycan ve Dağıstan hanları ve prensleri, Rus askerlerini avlamaya bayılıyor ve zaman zaman av partileri düzenliyorlardı. Kıymetli taşlarla süslenmiş silahları, eyerin ön tarafına yatırılan ve avın üzerine atlamak üzere eğitilmiş çitalarıyla Rus kovalıyorlardı. Rusya, çok geçmeden Kafkas illerini İran'a geri vermek için diplomatik girişimlerde bulunacak ve büyük kısmı telef olan askerlerinin kalanını kurtardığı için şükredecekti. Rusya'nın emperyalist planları akamete uğramıştı. Ta ki Il. Katerina döneminde dev gibi cüssesiyle Potemkin, efendisine layık bir imparatorluk kurmak için yola çıkana dek. Ancak daha planlarını uygulamaya koymadan, diğer güçler tarafından sorgulanmaya ve engellenmeye başladı. İngiltere, Fransa ve Avusturya'ya göre Rusya zaten fazla güçlenmişti. 1786 yılında Potemkin'le yaptığı bir görüşmeyi aktaran St. Petersburg'daki Fransız elçisi, "iki imparatorluk (Rusya ve Osmanlı) arasına tabiat tarafından konulan bir engel" olan Kafkasya'ya Rus birliklerinin gönderilmesini protesto ettiğini bildiriyordu. Hükümetine gönderdiği bir mesajda Büyükelçi Segur, Çariçe'nin Kafkasya'daki halkların ihtilaf ve kan davalarına karışarak akıllıca bir adım atmadığını söylüyordu. Gürcistan'ı himayesi altına alan Çariçe, bu küçük bağımsız krallığı İran' dan gelen tehditler ve komşu aşiretlerin saldırılarından korumak için çok ağır bir bedel (yılda on iki binden fazla adam) ödüyor; enerjisini, parasını ve zamanını buraya harcıyordu. Elçi, alaycı bir ifadeyle, düşmanlarının Rusya'nın Kafkasya'yı işgal planlarını belki de memnuniyetle karşılaması gerektiğini söylüyordu çünkü hem yaşanan çatışmalar hem de çetin hava şartları Rus ordularını kırıp geçiriyordu. 1787 yılında ikinci Osmanlı-Rus savaşı başladığında, Rus ordusu aynı anda Kafkas seferini de sürdürecek güce sahip değildi. Kuvvetlerini geri çeken Ruslar, bu adımın Rusya'nın doğuya doğru genişlemesinden rahatsız olan İranlıları teskin edeceğini ümit ediyordu. Savaşın sonunda 1791 yılında imzalanan Yaş Antlaşması'yla Sultan'ın Gürcülere ya da hakimiyeti altındaki diğer komşu illere nüfuz etmemesi güvence altına alındı. Rusya, dikkatini artık başka bir yere verebilirdi. Kafkasya dağlarında zafer kazanma hayalleri bekleyecekti. Karadeniz'in stratejik önemini kavrayan ve burayı ele geçirebilirse çalkantılı Kafkas illerinin sağlayacağından daha büyük bir koz kazanacağını fark eden Potemkin, önce bu bölgede bir gedik açmayı tasarladı. Burası, hem coğrafya hem de tabiat bakımından işgale daha uygundu.