Yazar belli belirsiz başlayan bir ilk gençlik aşkının öyküsünü 2000'li yıllara taşırken varoşlardan ''mutena semtler''e yanmayan sokak lambalarından holding gazetelerine
sürükleyici bir toplumsal panorama çiziyor. ''Sanki ayrı sistemin birer gezegeni, görün-
gelerinden kopup uzayda buluşmuşlar'' gibi hem çatışmalı, hem çekimli giden bu ''aşk''ın çevresinde, anneler, babalar, kardeşler, arkadaşlar kendilerince yerlerini alıyorlar. ''Çukur yanaklı kız'', işini kaybetmiş bir köşe yazarı ''kadındır'' artık, ''kavruk delikanlı'' ise kahırla kendini yetiştirmiş bir işçi, sıradan bir ''adam'' Kültürel ve sınıfsal
çatışmalara gebe bu ilişkiden alabildiğine güncel ve bir o kadar da duygu dolu yakıcı
sorular doğacaktır.. ''oyun'' bitse de, hatta '' roman'' da bitse... Oyun Değil, 2000'li yıl-
lara gelirken arada bir yerde kaybettiğimiz ve aramaya bile zahmet etmediğimiz ''iç-
tenlik'' le yazilmış. ve dolayısıyla elbette bir çığırtkanlık yapmıyor asla. Çünkü içtenlikli,
çünkü gerçekçi.